Mısır’da 60 yıl aradan sonra, bütün partilerin katılımıyla yapılan seçimden Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı seçilerek ülkedeki demokrasi yolunda ilk adım atılmıştı. Ancak seçilen kişinin Müslüman Kardeşlerden olması, yapılan demokratik seçimi batılılar için, “sandık her şey değildir” noktasına getirdi. Peki şimdi ne olacaktı? ABD, “Demokrasinin inşasını” yeniden ihaleye çıkardı. Ülkede tüm avantajları elinde tutan ve Müslüman Kardeşlerin korkulu rüyası ordunun bu ihaleye talip olması kaçınılmaz bir beklentiydi. Tabi ABD’nin de en büyük arzusu.
Açılan ihalede, ABD’nin isteklerine ve şartlarına en uygun teklifi ordunun vermesi de kimse için sürpriz olamazdı. Bu ihale olayı da nereden çıktı demeyin. Bunu Pakistan’da Müslümanların gözünün içine baka baka, utanmadan, “Aslında ordu Mısır’a demokrasiyi geri getirdi. (Ordu demokrasiyi yeniden inşa ediyor)” diyen ABD Dışişleri Bakanı Kerry’den öğreniyoruz. Kerry’nin “tarihe not düşülen” bu saçmalığı, kuzuyu kurda, ciğeri kediye teslim etmek gibi birşey. Bunların doğal sonucu, kurt kuzuyu, kedi ciğeri yer. Darbeci asker de “demokrasiyi” yer. Bu evrensel bir kabul ve doğal bir sonuçtur. Başka bir beklenti saflık değilse, açık bir aptallık ya da kurnazca bir aldatmadır.
Bazı Mısırlıların ordudan “darbe istemesi” darbeyi meşrulaştırmaz. ABD’nin de darbenin yanında durmasına bir gerekçe olamaz. Mısır’da darbe isteyenlerin oranı %20’yi geçmez. Diğer %80 darbeye karşıdır. Peki ordu neden %20’nin talebini yerine getiriyor da %80’nin “darbe istemiyoruz” sesine kulaklarını tıkıyor? Maalesef ABD’nin, demokrasiyi sadece işbirlikçilerinin iktidarda olduğu zaman desteklediğini bir kez daha öğrendik.
Kerry’nin açıklaması, ABD’nin Bush dönemi dış politikasına da geri döndüğünü gösteriyor. Oysa Obama Başkan seçildiğinde İslam Dünyasına özel mesaj vermek için Mısır’a gelmiş ve; “yeni başlangıç” başlıklı ünlü konuşmasında Bush’un İslam Dünyasına yönelik politikalarını açıkça eleştirerek, ABD’nin Müslüman Dünyasıyla yeni bir sayfa açacağını ilan etmişti. Hatta “ABD dış politikasının Ortadoğu’da İslamcılık korkusuna göre tavır almayı” bir kenara iteceğini sadece Müslüman kamuoyuna değil, tüm dünya kamuoyuna duyurmuştu. Şimdiyse demokratikleşmeyi İslamcılarla mücadeleye kurban ediyor. Obama ve Kerry, “son Firavun” Sisi’nin inşa ettiği “darbe demokrasisi” ile Müslüman Kardeşler ve İslamcı ideolojiyi yok edeceğini bekliyorsa büyük bir yanılgı içindedir. Mısır demokrasisi 2011’de başladığı yere geri döndü. Tabi ABD de, Bush’un Neo-Con politikalarına.
Mısır ordusunun 60 yıldır bazen ABD, bazen de Sovyetlere yaslanarak inşa ettiği demokrasinin halka getirileri ortada. Bir dolara muhtaç bir ülke, Ortadoğu’nun kişi başı milli geliri en düşük ülkesi ve halkı açlık sınırında bir “demokrasi tecrübesi”. Daha önce ABD ve Sovyetlerin gözetim ve desteğinde inşa edilen “Mısır Demokrasisinde” halkın payına sadece ekonomik konularda değil, özgürlükler ve insan hakları konusunda da düşen bir şey yok. Son Firavun ve öncesindeki asker kökenli Mübarek, Sedat ve Abdünnasır’ın inşa ettiği demokrasiden Mısır halkının hayır görmediğini söylemeye gerek yok.
Üç askerin 60 yılda Mısır’da inşa ettiği şeyin demokrasi değil, ama “İsrail’in güvenliği” olduğu en tartışmasız tek gerçektir. Hele Enver Sedat’ın İsrail’le imzaladığı Camp David Anlaşması Arap Dünyası’nın ilk ve tek İsrail anlaşması olarak tarihe geçerken, Sedat bu ihanetin bedelini uğradığı suikastte canıyla ödemiştir. Mısır tarihinin ilk Hristiyan Cumhurbaşkanına sarayın kapılarını açan ve yoluna kırmızı halı döşeyen “Son Firavun” Sisi de, ABD’nin İsrail konusundaki beklentilerini boşa çıkarmış değildir. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturttuğu Mansur’un ilk icraatının Gazze’nin nefes borusu olan Refah sınır kapısını kapatıp, tünelleri de imha ettirmesi kimse için sürpriz olmamıştır.
Kerry, Doğu’da askerlerin inşa ettiği demokrasiyi, Batı’da neden sivillerin inşa ettiğini İslam Dünyasına anlatmalı. Bu yaman ve küstahça çelişkiyi izah etmedikçe, Mısır’da inşası orduya ihale edilen şeyin “demokrasi” olduğuna kimseyi inandıramaz. Madem demokrasinin en iyi inşacıları askerlerdir, neden ABD ve AB’de bu iş kolu askerlere yasaktır. Obama ve Kerry, İslam Dünyasında askerlerle, “demokrasiyi inşa etme” ihalelerinin son dönemin yeni denemesi olan Mısır’dan geri adım atmalılar. Aksi halde İslam Dünyasındaki demokrasi dışı girişimlere destek sabıkası hayli kabarık olan ABD’nin demokrasisi de bundan zarar görmeye başlar. Ordunun inşa ettiği demokrasinin harcı halkın kanıyla karıldığı için, o kanın varislerine o demokrasiyi yıkmak da boyunlarının borcu olarak miras kalmaktadır.
Ahlak sadece şahıslar için değildir. Devletlerin ve devlet yöneticilerinin de ahlaklı ve ilkeli olması bir erdemdir. ABD, Obama ve Kerry’nin dün olduğu gibi bugün de Mısır darbesine verdikleri destekle “ahlaklarının ne seviyede” olduğunu görmüş olduk. Dış politikada “ahlak” konusunda ABD’nin Türkiye’den, Kerry’nin de Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu’ndan öğreneceği çok şey var. Tabi böyle bir dertleri varsa.
Not: Ramazan Bayramınızı en içten duygularla kutluyorum. Bayramın İslam ülkelerinde Bayram gibi kutlanması, acı ve göz yaşlarının biran önce sona ermesi dileğiyle. Allah’a emanet olun…