Tatsız geçen yazın ardından eylül ayı geldi çattı. Havalar bir süre daha sıcakmış gibi görünecek olsa da özellikle geceleri aniden hissetmeye başlayacağımız ürperten soğuklarla sonbahar gelecek. Peki, geçtiğimiz yazdan geriye ne kaldı, bizi nasıl bir sonbahar, kış bekliyor, geleceğe nasıl bakıyoruz?
Yaza erken seçim senaryoları, peşinde ittifak oluşumlarıyla girmiştik. Seçimlerden sonra her şey belli bir düzene girer diye ümit ettik. Seçimin ardından ise Amerikan merkezli bir operasyonla karşı karşıya kaldık. Akılları sıra gerek Suriye’de gerekse Rusya, İran ve Çin ile oluşturmaya çalıştığımız alternatif politikamıza ceza kesmeye kaldılar. Ekonomik olarak bizi terbiye etmeye çalışıp yine kendi eksenlerinde bir politika izlememizi istiyorlar. Bunda başarılı olacaklarına ihtimal vermiyorum ama bizi de epey yıprattılar. Geçen süreçte gördük ki ekonomik anlamda böyle bir saldırıya çok hazır değilmişiz, elimizde yeterince alternatif enstrüman yokmuş…
Açıkçası içinden geçtiğimiz borsa ve döviz merkezli krizde bizi en çok üzen lafa geldiği zaman yerliliği ve millîliği kimseye bırakmayanların iş icraata geldiği zaman top çevirmeleri oldu. Elbette bugünleri atlatacağız ama bazı isimleri de not alarak. Örneğin işi fırsatçılığa çevirip haksız zamlarla insanların daha da moralini bozan sözde esnaf müsveddeleri. Biz ne yapalım, kur farkından böyle oluyor diye direk topu hükümetin üzerine atan kurnaz tüccarlar. Öte yandan özellikle gıda fiyatları üzerinden resmen kumar oynanırken hükümetin ilgili bakanlarından bir ses çıkmaması da vatandaşın kendisini rahatsız hissetmesine, ekonomik kriz psikolojisine girmesine neden oluyor. Tarım ve Ticaret Bakanlarından yapılan zamlarla ilgili dişe dokunur bir açıklama, bir önlem çabası duyamadık. Bir hafta önce aldığımız bir ürünü bir hafta sonra aynı fiyata bulamıyorsak ortada bir sorun var demektir.
Yapılan bu zamları sadece serbest piyasa ekonomisiyle açıklayıp kenara mı çekileceğiz, hükümetin bir yaptırım gücü olmayacak mı? Tamam, Amerikan malı cep telefonu kullanmayalım ama marketten aldığımız beş kiloluk unda bir zahmet 10 lira olmasın… 3-4 harfli sözde ucuzluk market zincirleri bile fiyatlarına afakî zamlar yapmaya başladı. İnsanlar lüks harcamalarını bir süreliğine erteledi lakin gıdasız da olmaz ki. Hükümetin bir an önce gıda fiyatları üzerinden oynanan keyfi kumara çözüm bulması gerekiyor. Yapılan zam yapanın yanına kâr kaldığı sürece bir iyileşmeden söz edilemez.
Bir yandan da beyin yakan haberlerle karşı karşıya kalıyoruz. Neymiş efendim Türkiye buğday ithal etmiyormuş, hatta önemli buğday ihraç eden ülkeler arasındaymışız. Bunu son yıllardaki üretim artış rakamlarıyla istatiksel olarak haberde destekliyorlar. Rakamlar doğru olabilir ben istatistik bilimine her zaman şüpheyle bakarım bu konuna Alex Ferguson ekolündenimdir(!) Peki, bu kadar yapılan üretime rağmen neden un fiyatları sürekli zamlanıyor, doğal olarak ekmek vb. unlu mamuller? Uyanık un fabrikaları ürettikleri ürünleri ihraç ederken, yurt dışından neden daha ucuza diye buğday ithal ediyorlar? Önce bu araştırılmalı. Bence un, buğday ya da yumurta vb. temel gıda maddelerini ihraç etmek övünülecek bir durum değil. Gıda maddelerindeki temel amaç insanların kaliteli gıdalara mümkün olduğunca uygun fiyata sahip olmalarıdır. Buradan elde edeceğimiz döviz gelirini çok rahat bir şekilde diğer alanlarda yapacağımız ihracatlarla elde edebiliriz. Tabi ki önce iyi niyet, insanları düşünmek gerek…
Ülkemizin içinden geçtiği kritik süreçte zamanın rüzgârına kapılmış bir yaprak misali savrulup gidiyoruz. Yaz bitti, güz geliyor. Bu hızla gidersek göz açıp kapayıncaya kadar yine yaz gelir. Bakalım önümüzdeki yaz nasıl bir durumda olacağız? O yüzden fazla kafaya takmadan –ki nasıl olacaksa artık- önümüze bakalım. Deliye her ay eylül nasılsa…