Bir gazeteci olarak artık gazete haberlerine bakamıyorum, haber kanallarını açamıyorum, gündemi takip etmek istemiyorum. Bir ülkede bir şey hiç mi yolunda gitmez, hiç mi iyilikler, güzellikler gerçekleşmez, hiç mi yüzümüz gülmez neden hep acı, kan ve gözyaşı...
Geçtiğimiz haftalarda yani bayrama günler kala beni derinden üzen ve bir kaç gün etkisinden çıkamadığım bir olay gerçekleşmişti. Konya Şehir Hastanesi'nde bir hasta yakını tarafından kardiyolog uzmanı bir doktorumuz vahşice katledildi.
Bir insanın canına son vermek cümlesi kadar içimi ürperten bir cümle yoktur şu hayatta. Hele ki bu insan, yaşatmak için yaşayan biriyse. Görevi başında olan bir doktoru vahşi duygularla hayattan koparmak nasıl bir vicdansızlıktır.
Seneler süren emekler, uykusuz geçen geceler, bitmek bilmeyen nöbetler, anneye, babaya, eşe, dosta hasret geçen günler ne içindi zihniyeti bozuk birinin gelip onu hayattan, sevdiklerinden bu kadar kolay bir şekilde koparması için miydi?
Başarılı bir doktor için söylenebilecek ne kadar minnet ve saygı dolu güzel sözler varsa hüzünlenerek okudum onun için yazılan satırları ve insanların hayatına güzel anılar bırakan bu insanın günlerce aklımdan çıkmadı geride bıraktığı iki yetim kızı.
Olayın duygusal tarafı elbette beni derinden üzdü ama bir de farklı açıdan değerlendirmek istiyorum. Yazılarım da hiç bir zaman siyasetten bahsetmedim fakat bu yazımda şu konuya değinmeden de edemeyeceğim, poliklinik odasında vahşice katledilen Dr. Ekrem Karakaya'nın ölümünü siyasete alet edenler sanıyor ki yeterli önlemler alınmış olsa bu ülkede hiç bir kötülük meydana gelmeyecek, cinayetler, tecavüzler, şiddetler son bulacak halbuki bizler yaşam alanlarımızın her bir anında istediğimiz kadar önlemler alalım ciddi kısıtlamalar yapalım içinde bulunduğumuz bu kirli zihniyet değişmediği sürece üzülerek söylüyorum ki daha çok yazacağız ve daha çok haber yapacağız bu olayları. O gün hastanede güvenlik önlemi alınmış olsaydı belki katil silahla o hastaneye giremeyecek ve doktor da o gün yaşıyor olacaktı keşke öyle olmuş olsaydı ama bilemeyiz ki o katilin nefretini bileyip doktoru belki evinin kapısının önünde belki de bir çay bahçesinde ailesiyle, çocuklarıyla vakit geçirirken öldürmeye teşebbüs etmeyeceğini. Gerçekten bilemeyiz çünkü bu ülke masum bir genç kızı evinin kapısının önünde hiç bir sebep yokken vahşice öldüren ve sonra da canım birini öldürmek istedi ve öldürdüm diyen bir zihniyete şahit oldu.
Bu ülkede 84 milyon insan var ve bu insanların ne kadarı bu zihniyette bir potansiyele sahip bilemiyoruz.
...
Ülkede bir zamanlar sadece ülkemizin bütünlüğü, huzuru ve mutluluğu için çalışan polis ve askerlerimiz mesleki olarak ölüm tehlikesiyle karşı karşıyayken şimdi ise hangi meslekten olursa olsun sırf mesleğini yaptığı için bir insanı öldürmeye sebepler bulundu. Ve bu tür olaylar maalesef günümüzde daha da çoğalarak devam etti.
Mühendis olursun ülkeyi kalkındıracak büyük projelere imza atarsın ama bu başarın bazılarını rahatsız eder öldürülürsün, hukuk okursun avukat- hakim- savcı olursun davalarda haklıyı savunursun ama birilerinin hayatını kaydırmışsındır tehdit edilirsin ama boyun eğmeyince öldürülürsün, gazeteci olursun doğruları konuşursun seni susturmak isteyenler tarafından öldürülürsün ve doktor olursun kurtarmak istediğin kişinin ömrü son bulmuştur ihmaller söz konusu değilse ama sorumlusu sen olursun öldürülürsün.
Sanki bu hayatta kimsenin yaşamaya hakkı yokmuş gibi bu hayat sadece onlara adanmış gibi.
İnsanlık için gerçekten utanç verici bir durumdayız.
Tüm bu olanları düşündükçe insanlara olan inancım, geleceğe olan umudum kayboluyor. Bu şekilde bir gelecek ne bize ne evlatlarımıza ne de onların evlatlarına huzur ve mutluluk getirecek.
Cahit Zarifoğlu'nun da dediği gibi,
Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim.
Hep iyiliklerle dolu nefret etmeyeceğimiz güzellikler hayal ettiğimiz geleceği görebilmek ve yaşayabilmek umuduyla.