Geçtiğimiz hafta zamanın hızla geçip, oradan oraya savrulmamızın bizi yıpratmasından, arada biraz dinlenip nefes almamız gerektiğinden bahsetmiştim. Kişisel hayatımızda biraz iradeli olursak başarılı olmamız mümkün. Fakat konu çalışma hayatına gelince farklı bir formüle ihtiyaç duyuyoruz. Orman kanunlarının geçerli olduğu iş hayatında düşenin üzerinden geçmek için bir saniye bile tereddüt etmiyorlar.
Çalışma hayatında beylik laflar vardır. Sürekli ileri adım atılmalı, özellikle teknolojik gelişmelerden geri kalınmamalı, çağa ayak uydurulmalı, değişimin ıskalanması halinde toparlanmak çok zordur, sabit fikirli olmak yıkıma götüren en büyük sebeplerdendir vb.10 maddede nasıl başarılı olurum, işyerinde başarılı olmanın altın kuralları gibi kişisel gelişim zırvalarında bunun gibi daha çok maddeyle karşılaşabilirsiniz.
İçinde bulunduğumuz çağda hız ve başarı altın kural olmuş. Hızlı ve başarılı olun da nasıl olursanız olun. Yolun mübah olup olmaması önemli değil, işin sadece sonucuna bakılıyor. Evet değişime ayak uydurmakla, dönüşüm sağlamakla ayakta kalınabiliyor peki bu değişim- dönüşümün bizden götürdükleri ne olacak? Değişime-dönüşüme uğradıktan sonraki biz, biz değiliz ki… Yola çıktığımızda, o işe başladığımızdaki duygularımız da bu değişim-dönüşüme uğruyor. Sonuçta ortaya lezzeti olmayan ama sırf vitamini, minerali için tüketilen gıdalara dönüşüyoruz. Kullandığımız bilgisayarlar, akıllı telefonlar bile yüklenen her güncellemeden sonra biraz daha yavaşlıyor, 2-3 sene sonra kullanılamaz hale geliyor. Kaldı ki biz insanız, etten kemikten yaratılmamızın yanında en önemlisi ruhumuz var…
Konya’dan iki değişim-dönüşüm hikâyesinden bahsedip derdimizi biraz somutlaştıralım. Biri İnce minare, diğeri Alâeddin tepesi civarında iki müzik market vardı. Müzik market deyimi bile eskidi. 90’lı yılların ortasından 2000’li yılların ilk dönemine kadar ağırlıklı olarak yerli şarkıcıların kaset ve CD’lerinin satıldığı dükkânlardı. Gelişen teknolojiyle birlikte korsan müzik artınca bu işyerlerinde orijinalin yanında MP3 dediğimiz korsan CD’lerde satılmaya başlanmıştı. MP3-MP4 çalarlar modası başlayınca orijinal müzik bırakılıp, bu cihazların yanında korsan CD satışı da devam etti. Dükkânların isimleri de müzik marketten iletişim-elektroniğe dönüşmüş oldu.
İkinci el cep telefonu satışlarının hızlı olduğu dönem, bu iki müzik market bu yolda bir dönüşüme uğradı. Kaçak ve çakma ya da daha kibar adıyla replika telefon furyasından da birkaç yıl ekmek yediler. Bu süreçte müzik adına bir şey kalmadı. MP3 çalar, hafıza kartı, flaş bellek gibi elektronik ürünler satılmaya başlandı. Günümüzde insanlar daha çok sıfır cep telefonu tercih edip ikinci el pazarı daralınca başlangıçta müzik market olan işyerlerimiz kılıf evine dönüştüler. Cep telefonu aksesuarı, küçük çaplı elektronik cihazlar satıyorlar. Mazilerini tam bilmiyorum ama en az 20 yıldır ayaktalar…
Yukarıda ana hatlarıyla bahsettiğim öykü, eğer gelişim, değişim, dönüşüm konulu bir konferansta anlatılsaydı mutlaka bu bir başarı öyküsü diye lanse edilirdi. Haklılar ortada bir başarı öyküsü var. Öyle veya böyle adamlar 20 küsur yıldır bir şekilde ayaktalar, ekmeklerini kazanıyorlar. Yola çıktıklarındaki amaçla, hevesleriyle bugünkü arasında elbette dağlar kadar fark vardır ama önemli değil. Sonuçta adamlar değişim, dönüşümle çağa ayak uydurmuşlar ya gerisi detay…
Farklı meslek türlerinde onlarca değişik örnekte verilebilir. Tamam, yerimizde saymayalım, işe başladığımız günkü bilgilerimizle yıllarca çalışmayalım ama bu türden değişim, dönüşümü de çokta matah bir şeymiş gibi pazarlamayalım. Bu şekilde sistemin çarkları arasında ezilmediktense insanın benim belli bir duruşum var kardeşim; değişiminize de, dönüşümüzü de başlarım deyip kenara çekilebilme imkânı olmalı. Şu dünyada fazla hırsa kapılmasak belki becerebiliriz…