Erken inen bir sonbahar akşamına doğru, randevulaştığım arkadaşımı beklerken, bir bardak çay eşliğinde Dede Bahçe’nin kadimden beslenen havasına kapılıverdim. Başımın üstünde sararmaya yüz tutmuş yapraklarıyla, rüzgarların fısıldaştığı ağaçlar çağırdılar duygularımı kendilerine. Sonra dallarda belki binlerce sığırcık ve diğer kuşların cıvıltıları süs havuzunun suyunun sesine karışarak, içimdeki gündemi değiştiriverdi. Artık orada ne için olduğumu, şehrin gürültüsünü, günlük koşuşturmalarla meşgul insanları unuttum.
Sonbahar sevgim nüksetti bir anda. Bu yıl geç kaldığı için biraz küskünlüğüm vardı ama unutmuş gibi yaptım bunu. Çünkü ağaçlar hafiften sararmaya başlamış ve batmakta olan güneşle birlikte, bir serinlik dökülmekteydi Kültür Park’ın üstünden bütün Konya’ya. Bu hoşuma gitti. Gelirken önüme düşen atkestaneleri, palamutlar ve tabi ki gazelleri hatırladım. Ne kadar geç kalsa da özlemi çekilen bir sevgilinin, tren istasyonunda duran bir trenden yavaş yavaş inişi gibi, sonbahar da yüzünü gösteriyordu işte.
Bir kafe görevlisi boş bardakları topluyor, bir diğeri ağaçlardan dökülen yaprakları süpürüyordu. İnsanlar günün getirdiği konular üzerinden kendi dertlerini, kederlerini, sevinçlerini konuşuyorlardı. Yaşlı bir adam elindeki üç beş gülü satmak için, çiftlerin oturduğu masaları tek tek dolaştı ve önümden umursamaz bir tavırla geçti gitti. Bu hüznümü bir kat daha koyulaştırdı. Kimse ne ağaçlara bakıyordu ne kuşlara ne de gelen sonbahara.
Marka ayakkabılar, marka pantolonlar, marka elbiseler geçiyordu herkesin düşüncesinden sanki, karşı yoldan geçen marka otomobiller gibi... Yaşadıkları apartmanlar gibi, insanlar da mevsimleri gerektiği gibi hissetmiyorlardı adeta. Karşı masada oturan bir çiftin ellerindeki telefonlarla oynayarak birbirlerini ihmal edişlerine kendi yalnızlığımdan çok üzüldüm. Onların yanındaki masadaki kadınla erkeğin yüzlerindeki karanlığı birbirlerinin suratına fırlatışlarından benim de içim karardı. Anladım ki hiçbir marka mutluluk üretmiyor.
Bıraktım insanlara bakmayı. Dede Bahçe’nin kiremit damına konmuş güvercinlere çevirdim gözlerimi. Bana bu şehirdeki bütün güvercinler, Mevlâna Türbesi’ndeki Kubbe i Hadra’nın kuşları gibi gelir ve onların sesinden, Mesnevi’den, Divan ı Kebir’den mısralar dökülür içime. Hemen yan taraftaki süs havuzundaki beyaz kuğular, kara kuğular kanat çırparak dikkatimi kendilerine celp ettiler. Beyaz kuğular bende gelin kızların zarafetini uyandırır nedense hep. Aklıma hiç yaşamadığım o pazar gününü ve hiç gelmeyen gelin arabasını getirirler. Kara kuğular ise Bosna savaşını ve kahramanca direnen Boşnak kardeşlerimizi hatırlatır. Kara kuğular ve Mavi kelebekler bir gün belki onların hikayelerini de yazarım size.
Gidenleri kalanlarıyla birlikte kuşlar ve sonbahar arasında gizli bir bağ vardır bana kalırsa. Göçmen kuşlar gider, sığırcıklar belirginleşir ve serçeler bütün şehrin gerçek sahibi olduğunu herkese gösterir. Misafirlerini ağırlamış, uğurlamış ve yuvasının tadını çıkarma sırası kendine kalmış bir ev sahibi gibi rahatlamıştır artık. Serçe olmak kolay gibi görünür, öyle ya ne yolculuk vardır ne yaban ellerin bilinmezlikleri! Ama zordur aslında serçe olmak. Kışın soğuğu, yazın sıcağı, bunları göğüslemek kolay olur mu hiç? Hele o tipili kışlar, nasıl zorlar o bir avuç canları...
Evet Dede Bahçe’de birkaç saatlik düşünceler, duygular dalgası kuşlar gibi kanatlanıp uçan zamanla birlikte geçti gitti. Ben de arkadaşımı getirecek olan otobüsün durağına doğru harekete geçtim.
Süs havuzuna düşer
Dede Bahçe'de kuş sesleri
Cıvıl cıvıl parlar yakamozlar
Bütün bir şehrin yorgunluğu dinlenir
Kafede içilen çaylarda
İkindiyi akşama erken bağlar gün
Tatlı bir hüzün çöker içime.
Burada bu aylarda
Sulardaki coşku
Ağaçlarda yoktur
Sonbahar yaprak döker
Garsonlara eziyet olsun diye değil
Dünyanın sonunu imler
Çok şey söyler
Çok şey anlatır bize
Bu şehirde mevsimler
İlkbaharın sevincini götürmüş
Vefasız göçmen kuşlar
Serçeler inat eder yaşamak için,
Bu şehrin her cevrini,
Her mihnetini.
Siz de duyarsınız
Dolaşırsanız sokakları caddeleri
Buraların şöhretini
Bir de kubbe i hadranın güvercinleri gelir
Tarihi Dede Köşkü'nün
Kiremit damına konarlar
Mevlâna'dan şiirler okur
Kudüme rebaba güfte yakarlar
İnsanlar kendi derdinde
Ya da sefasında
Ne serçelere ne güvercinlere bakarlar
Bu sesler besler bizi
Aşkın lügatinden kelimelerdir
Simurgun ülkesinden yankı verirler
İçimizde bir yere değer
Yüreğe tercüme edilir bu diller, bu lehçeler
Konya Kültür Park’ta Dede Bahçe’de
Kanat çırpar insanlar arasında
Kuğular, kumrular, sığırcıklar, güvercinler, serçeler.
Sevgiyle kalın.