DAVRANIŞLARIN KONTROLÜ

Hasan Mutluoğlu

Her insan, yaşadığı toplumun kabullendiği değerlere ve kabullendiği doğrulara uygun davranışları yansıtmak durumundadır.

Toplumu ayakta tutan bu değerleri,genel manada, inanılan dinin kurallarından ve de yaşanılan olayların kazandırdığı tecrübelerden oluşan kurallar bütünü olarak adlandırmak mümkündür.

Özelliklerimizi yansıtan,farklılığımızı, yaşam şeklimizi belirleyen değerlerimizi en sağlıklı bir şekilde öğrenmenin yolu eğitim/öğretim sayesinde olacağını elbette herkes biliyor.

Ancak;değerlerin içselleşmesi,kalıcı davranış haline gelmesinin en önemli ve sağlıklı yolu aile ve çevre ortamından geçer.

Kitabi olmayan,kuralları toplum hafızasında yer eden önemli inanç ve davranış değerleri kuşaktan kuşağa,davranışların temelini oluşturan yaptırımlar biçiminde aktarılır ve uygulanır.

Bu değerler ve yaşam şekli,hayatımızın her alanına nüfuz eder.Yeme/içme,yeni aile kurma,akraba ilişkileri,komşuluk,toplu yaşama gibi sosyal olayları yönlendiren önemli bir güç olduğunu fark ederiz.

Büyük aile düzeninin hakim olduğu toplumlarda,sosyal hafızanın aktarılması oldukça kolay olduğu görülüyordu.

Günümüzde,büyük aile düzeni yerini çekirdek aileye terk etti.Anne,baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile,ekonomik düzenin sağladığı yeni düzende parçalanmaya başladı.

Çalışan anne ve baba,çocukları ile beraberliği kısıtlı ve daha çok etkisiz saat diliminde mümkün olmakta.

Çocuklar;daha küçük yaştan itibaren,gelişmeye,manevi ve maddi yapısının oluşturacak çok önemli ilgi ve şefkati anne/babasından alabilme şansına sahip değiller.

“Göz bebeğimiz çocuklarımız” ya bakıcılara ya da kreşlere emanet.Karşılığı asla ölçülemeyecek ana/baba şefkatinden yeterince istifade etme imkanından mahrum.

Çalışan ailelerde bu durumu izole etmenin elbetteki yolları vardır.Gerekli tedbirler alındığında,olumsuz süreci olumlu hale getirmek mümkündür.

Aklıma gelenleri paylaşmak gerekirse,şunları söyleyebilirim:

-Çalışan anne/babalar,iş haricindeki önemli vakitlerini çocuklarına ayırabilirlerse,

-Çocuklarını aile büyükleri ile,özellikle de büyükanne/baba ile buluştururlarsa,

-Mümkünse,çocuklar bakıcılardan çok aile büyüklerinin şefkatli kollarına emanet ederlerse,

-Mümkün olduğunca,ikamet edinilen yerler,aile büyüklerine yakın olan yerler olursa, bahse konu olan olumsuzlukları ortadan kaldırma şansını yakalayabiliriz.

Kültür aktarımı,karşılıksız sevgi,güvenilir yaşam ortamı, yaşanılan çevrenin bize yakınlığı ile doğru orantılıdır.

Yaşayarak öğrenmenin kalıcılığını tecrübelerimizden biliyoruz.Sosyal çevremizin çeşitliliği,kaliteli oluşu,kimliğimizin oluşmasında ne kadar önemli rol aldığını -kendimizi tanıyabiliyorsak-biliyoruz.

Ailemiz dışında yaşadığımız çevreyi komşularımız oluşturmakta.Komşular ile sürdürülen sosyal yaşantı ortamında bütün davranışlar –ister istemez –kontrol altındadır.

Böyle bir kontrol mekanizması,sosyal hayatın tanziminde önemli bir rol oynar.Değerlerin öğrenilmesinde,yaşanılmasında kolaylıklar sağlar.

Düzenli sosyal bir ortam,çocuklarımızın eğitilmesini de oldukça kolaylaştıracaktır.Davranışların kontrol edilmesi otomatik hale gelebilecektir.

Yardımlaşma,paylaşım,saygı/sevgi,güzel konuşma gibi sosyal çevrede yaşatılan değerler,çocuklarımız tarafından rahat bir şekilde öğrenilmesi ve davranış haline getirilmesi,”Sevgi toplumu” oluşmasını sağlayacaktır.

Davranışlarının kontrol edilmesine ihtiyaç duyulmayan yeni bir neslin yetiştirilmesi, dua ve dileğimiz olsun.