Şüphesiz ki Müslüman’ın davası İslâm’dır. Zira Hz. Âdem’den (a.s) itibaren bütün peygamberlerin ve insanlığa son peygamber, yegâne kılavuz ve önder olarak gönderilen Efendimizin davası da, İslâm’dır. O, müşriklere; “Allah’a yemin ederim ki sağ elime güneşi, sol elime de ayı verecek olsanız ben bu davamdan asla vaz geçmem ” diyerek inanç ve gayretini açıkça ortaya koymuştur. Bütün Hak dinlerin adı ise yine İslâm’dır.
O halde mü'min kimse bunun bilgisi, şuuru ve idraki içerisinde yaşamalı ve bu eşsiz davasına sahip çıkmalı ve onu yaşatmalıdır.
Edepsizliğin, hayâsızlığın ve ahlâksızlığın zirve yaptığı bir dönemde, inanan insan, nesillerini bu idrak içerisinde muhafaza etmeye ve gelecek nesillere de bu kutlu davayı aktarmaya mecburdur ki bu, zaten Allah’ın ona verdiği bir görevdir:
“Bizim davamız uğrunda üstün gayret gösterenleri, bize varan yollara mutlaka yöneltiriz. Şüphesiz Allah, iyilik ve güzelliği huy edinenlerle beraberdir.” (29 Ankebût 69)
Evet, hayırlı nesillerin yetişmesi, hayırlı idareci ve ilim adamlarıyla gerçekleşir. Yoksa bu mümkün değildir. Son asırda Müslümanlar bunun acısını çok çekmiştir. O halde uyanık olmalıdır. Vatan ve Ezan sevgisiyle bayraklaşanları desteklemelidir. Oynanan oyunları basiretli ve ferasetli bir şekilde görmelidir. Arzusu dünya değil, ahiret olmalıdır her birimizin. Çocuklarını önce dünyaya değil, ahirete göre yetiştirmelidir. Davasının Allah (c.c) davası olduğunu bilerek yaşamalı ve gayret etmelidir. Ve her dil şöyle demelidir:
Davamın adı İslâm!
Müslüman’ın not defterinde bu olmalı ve hep bununla dolmalıdır.
Davası İslâm olanlar…
Onlar Hakk’ın rızasından başka bir rıza asla düşünmezler.
Zira onların davası Hak’tır.
Gönülleri O’nun sevdasıyla berraktır.
Gözlerinin yaşları O’nun için akar.
Bir sevda ki gönüllerini daim yakar…
Gönlü bu mana ile yananlara selâm olsun!
Onlar ki; ebedi hayatın birer kandilleridir.
Tıpkı bu dünyada olduğu gibi.
Yüce Allah onların hatırına dünyayı ayakta tutar.
Onlar ki;
Gönül gözleriyle Hakk’ın tecelliyatını görürler ve o mana ile kullara hak ve hakikat incileri saçarlar.
Onlar ki; Kur’an ve Sünnet nurundan nurlanarak, Allah’ın kullarına ilim ve hikmet sunarlar.
Onlar ki; bir sevgi halesi olur, kulların etrafını sararlar.
Onlarla hemhal olanlar, Allah’ın dininin eşsizliğini kavrarlar.
Ümmetin dirilişi de ancak bu yolla olur.
Evvelce de böyle olmuştur.
Onlara bir de “Allah adamları” denir.
Ne mutlu onlara ve onları sevenlere.
Evet, sevgi güzel şeydir ama Allah’a, Rasûlüne ve onları sevenlere olmalıdır. Böylelikle hepsi Allah için olur. Bir şeyde “Allah için” konusu varsa o da azizdir, kıymetlidir. Yoksa o şey acep nedir ve neye yarar? Hadis-i Şerifte de öyle haber verilir;
"Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için buğz etmektir." (Ebu Davud, Sünnet 3, 4599.)
Şu müjde ise değerlerin en güzelidir:
“Kim Allah’a ve Peygamberine itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaktır. Bunlar ne güzel arkadaştır.” (4 Nisa 69.)
Kişi inancıyla yaşar. Yaşayan onu ortaya koyar. Kimi öyle kimi böyle.
Hayat akışı boşa kürek çekmek olan aldanmıştır. Zira, hayat insana bir defa verilir. Tekrarı yoktur onun. İnsanın hayatında Allah’a gönül verme ve O’nu Allah’ın kullarına sevdirme davası varsa, hayat anlam kazanır. Bu yoksa ne anlamı olabilir ki? Yazık eder insan o zaman kendisine.
Sonu gelecek bir hayattan sonsuz bir hayata gidecektir insan. Bunu bilerek yaşamalı tabii ki.
Usanılır davasız Müslümandan.
Yazık eder o kendine ve etrafına. Zulmeder geçen günlerine. Âh-u vâh eder gün gelince saatlerine…
Ey kardeşim!
Ömrünü boşa verme! Allah yolunun hizmetkârı ol! Ahirete gidince pişman olma! İbadetini aksatma. Geri gelmez geçen zamanlar. Nefsine zulmetme. Rabb’ine yönel.
Yavrularını ihmal etme! Hak yolunda terbiye eyle! Dava adamı ol. Bunu asla unutma. Bil ki, asıl kazanç bunlardır.