Dağlım, kendine yardım et!

İbrahim Çolak

Dağlım…

Dünya birçok olanak ile doludur. Bütün bu olanaklar bizi şaşırtmasın, aklımızı karıştırmasın, zamanımızı heba etmesin. Bunlardan bizim payımıza düşen ancak birkaç tanedir. Bu olanaklar, elimizin uzanabildiği, gelip geçici coşkunun ateşli ayartmasından ziyade, basit ve sadeliğin renginde, uzun, yavaş ve kalıcı olanın güvenliğidir. İmkân her seferinde yeni bir usule başvurmak değil, yeteneğimizi ve içinde bulunduğumuz şartları küçümsemeden kullanmanın mütevazılığıdır. Kelebek gibi uçuveren, sözde coşkulu,  nadir anların kıskacında kıvranıp durmanın manası yok Çiçeklerin Ecesi.

Gelip geçici coşkularımız, çalı ateşine benzer Dağlım. O iddialı ve parlak sözlerimiz, o birçok şeyi bir anda yapmak isteğimiz, o temelsiz binamız, “buruşup ufalanan, gerçekte hiçbir anlam taşımayan, rüzgârın ufak bir esintisiyle uçuşup giden ölü yapraklara” dönecektir. İnsan her seferinde yeniden döndüğü alışkanlıklarının bir sonucudur. Ancak Dağlım, ancak bizler yeni yeni, bizi üretken kılacak alışkanlıklar edinebiliriz. Edinmeliyiz de.  Ancak muhakkak bilirsin, alışkanlıklar zamanın çarkında şekil alacaktır. Acele etmeye gerek yok, olacak olan olacaktır zaten. Biz sebeplere sarılalım, yola çıkıp yürüyelim, varırsak şükreder, varamazsak “Yoldaydık” deriz.

Ben böyleyim diyerek kendimizden kaçmanın, tembellikle ve kibirle kendimize yabancılaşmanın gereği yok. Olumsuz, bereketsiz, vaktimizi heba eden alışkanlıklarımızdan vazgeçebilir, zaman içinde bizi daha güzel ve üretken kılan kendimize yakışan alışkanlıklar edinebiliriz. Buna her zaman, her şartta imkânımız vardır.

Okuyor, iyiden iyiye kışı karşılamaya hazır yarı çıplak ağaçların altında uzun uzun yürüyüp oturuyor, en çok da boşa geçirdiğim zamanlarıma hayıflanıyorum. Dünyaya ait diğer bütün her şeyi, bir şekilde yeniden elde edebileceğimi ancak zamanı geri getiremeyeceğimi bilmek beni ziyadesiyle üzüyor Dağlım. Dolu dolu, gayretli, üreten zamanların olsun dilerim.

Bazen, kitap okurken, denk geldiğim bir cümlede, “İşte budur, işte ben de bunu demek istiyordum” diyor, acayip seviniyorum. Yazar şöyle diyor: “Bir adam, çaresizliğinin, ezikliğinin ticaretini yapabilirse eğer, ben de ne yalnız olduğumu, yıllar boyunca nasıl yalnızlık çektiğimi, daha buna benzer bir sürü palavrayı sıralayabilirim! Bir adamın, kendini tanıtmak için, çaresizliğinden, ezikliklerinden başka bir şeyi yoksa canı cehenneme…” Bu adam biz olmayalım, dostlarımız da olmasın Dağlım. Bunun önüne nasıl geçeriz bunu konuşalım, konuşmayı da uzatmayıp makul ve mantıklı kararlar alıp uygulayalım.

Sevdiklerimiz ve dostlarımız için yaşamanın erdemli olduğunu öğrettiler bize. 
Ne olursa olsun kendini yaşamak isteyenlerden ya da yaşamadığına yakınanlardan olmayasın isterim. 

Geçenlerde bir kardeşim “Abi güzel nedir?” diye sorduğunda şu cümleler döküldü dilimden ve kalbimden: “Dua güzeldir. Bir insanın senden habersiz senin adını Rabbimize fısıldaması, mesafeleri avuç içi yakınlığına indirmesi, bunu hissettirmesi. Dua güzeldir. Bütün acizliğimize ve günahlarımıza rağmen,  her defasında Onun kapısına gidebilmenin, mahcubiyet taşıyan güzelliği… Ondan başka sığınacağımızın olmadığını bilmenin rahatlığı. Dua güzeldir. Dualarımız bizi güzel kılsın.”

İyilikle, sabırla, duayla, samimiyetle, ihlasla, merhametle, fedakârlıkla güzel olacağız. Hayat kimseye haksızlık yapmaz. Hayatın içinde hangi duayı ediyorsak dönüp dolaşıp bizi bulacak olan da bu duadır.

Bir vadinin içinde yaşamaya benzer yaşamak; duyduğumuz kendi çığırdığımız türküden başkası değildir.

Hazır kış mevsimi başlamışken yeniden hatırlatmak isterim Dağlım; sakın ola ki soğuk havalara bakıp, “Of hava çok soğuk” demeyesin. Güzel bir insan, havaya bakıp, -sıcak veya soğuk- “Of!” diyemez. Bizler ancak ve ancak, “Mübarek hava da çok soğuk” diyebiliriz. Yine aklımdayken söyleyeyim; Kızılderili bilgesi şöyle der: “Sıcak hava gibi soğuk hava da gerçektir ve insan gerçeği sever.” Gerçeği, birbirimizi ve duayı sevelim.

Dağlım. Mumun büyüklüğüne değil, ışığına bakılır. Bizi “yaşamakla” nimetlendiren Rabbimiz, bizlere mutedil olmayı, bizlere vasatı tavsiye etmiştir. Abartanlar hüsrana uğramışlardır. “Ölüm artığı dünya” yaşadığımız yerdir, hayat devam edecektir. Zaman zaman, çok ağlamış çocuklar gibi iç çekseler de tebessümüyle sakinleştiren, dinlendiren, umut veren insanları sevdim. Bu insanlardan olmak istedim, dua edesin. Dağlım, bir gün, tülün ardından gözlediğin yoldan çıkıp gelmeyi diliyorum.

Allah esirgeyen ve bağışlayandır!