711 yılında Musa İbni Nusayr’ın azatlı kölesi olan Berberi soyundan Tarık Bin Ziyad, daha sonra adının verildiği boğazdan karşıya 7000 kişilik ordusuyla ve gemileriyle geçen ve ordusunun geride gözleri kalmaması için karadaki gemilerini yaktıran Endülüs ordusunun bu cesur komutanı, gemileri yaktığı gün aslında insanlık tarihini aydınlatan bir meşaleyi yaktığının da farkında mıydı bilinmez ama yaktığı o ateş aslında yüzlerce yıl sonra Avrupa Rönesansı’nın kapılarını aralayacak en önemli adımların da başlangıcıydı. O zamanlar İber Yarımadası, Germen asıllı bir ulus olan Vizigotların elindeydi ve Ziyad, Vizigot Kralı Rodrigo’yu ağır bir yenilgiye uğratarak kısa bir süre içinde tüm yarımadayı ele geçirmişti. Endülüs’ün en önemli şehirlerinden birinde, Granada’dayız. Ünlü Elhamra Sarayı’nı göreceğiz. Alhambra… Masalların sarayı…Görmeden inanmak, yaşamadan hissetmek zor. Granada, İspanyolca anlamı ‘’Nar’’ demektir, 800 yıl boyunca Avrupa’ya korku salan Emevilerin İspanya’daki son kalesi ve şehrin tepesine inşa edilmiş içinde taşıdığı sırlarla yıllara meydan okuyup varlığını sürdüren Sierra Nevada’nın eteğindeki kırmızı tepeye mevzilenmiş beyaz saray, akşam güneşinin tatlı kızıllığı altında renklerle dans ediyor. İslami mimarinin en dehşet ve en heybetli yapısı olan Elhamra kalesi. Elhambra Arapçada kırmızı anlamında. Bu isim sarayın yapımında kullanılan kerpiçten kaynaklanıyor. Sanki 1001 gece masallarındaki gibi bir saray. Yazlık ve kışlık bölümleri, arslanlı avlusu, havuzlu bahçesi ve diğer bölümleriyle muazzam bir yapı. Ancak nefes kesici kısmı işlemeler oluyor. Kapılar, duvarlar, tavanlar el emeği göz nuru bir şaheser. Duvarda duran ‘’Allah’tan başka galip yoktur’’ yazısı saray hakkındaki anlatılacak tek ve en muhteşem sözdür bence
Arapların Cennet-ül Arif (Bilgin Cenneti) dedikleri ve İspanyolların Generalife olarak çevirdikleri bahçeler gerçekten etkileyici. Birbiri içine geçen bahçeler, avlular, odalar, sütunlar, kemerler. Duvarlardaki taş işçiliğine ve detaylardaki zarif işlemelere hayran oluyorsunuz. Yılın çeşitli dönemlerinde konserlerin olduğu Elhamra İspanya’nın en çok ziyaretçi çeken turistik mekanı. Eğer Alhambra’yı gezmek istiyorsanız biletinizi en az bir hafta öncesinden almanız gerekiyor. Granada, coğrafi konumu gerçekten çok avantajlı. Sierra Nevarda dağlarının eteklerinde kurulu olduğundan hem kayak yapabilmek için hem de Costa del Sol sahiline yakın olduğundan deniz ve güneş tatitli yapmak isteyenler için eşsiz fırsatlar sunuyor. Şehir en parlak çağını, Nasri Sultanlığının yönetiminde geçen 1238 ile 1492 yılı arasında yaşamıştır. Kent bu dönemde kültür merkezi olarak ün salmış ve ayni zamanda İberya yarımadasında kalan son İslam devletinin başkenti olmuş. Halen şehre gelen ve her görende hayranlık uyandıran muhteşem Elhamra Sarayı da bu dönemde yapılmış. Plaza Nueva’da yani Yeni Meydan kenti gezmek için iyi bir başlangıç noktası diyebiliriz. Restoranlar ve kafelerle çevrili meydanın arka sokaklarında irili ufaklı birçok hediyelik eşya dükkanını gezebilir ve hoşça vakit geçirebilirsiniz. Şehrin ilk yerleşim yeri, bir tepe üzerinde kurulu olan Albayzın semtidir. Arapça’da ‘’atmaca avcılarının yeri’’ anlamına geliyor. İki-üç katlı, teraslı beyaz evler, dar sokaklar, yaz sıcağını serinleten palmiye ağaçları bu semtin tipik özelliklerini oluşturuyor. Albayzin dar sokaklarından yokuş yukarı tırmandığınızda karşınıza seyir terası çıkacaktır. Günbatımında sarayın manzarası ise gerçekten nefes kesici…Granada’nın tarihi çok eski olmasına rağmen kalabalık olmayan küçük bir şehir. Bu yüzden Granada’nın küçük, dar sokaklarında gezinti yapmak hoşunuza gidebilir. Bir çok hediyelik eşya mağazasından hatıra eşya alabilirsiniz. Özellikle Flamenko ile ilgili birçok seçenek mevcut. Flamenko demişken klasik bir İspanyol gecesi geçirmek isterseniz Sacromonte bölgesinde, Alhambra sarayının tam karşısında mağaralar içinde özel Flamenko mekanlarına gidebilirsiniz. Yaklaşık iki saat süren gösteriler size unutulmaz bir İspanyol eğlencesi sunuyor. İspanya’nın hareketli Akdeniz karakterine rağmen Granada daha sakin, huzur dolu ve turistik bir durak. Bir üniversite şehri. Bu nedenle tam bir kültür mozaiği. İslami motiflere bir Avrupa ülkesinde rastlamak gerçekten çok ilginç. Arap mahalleleri, nargile salonları, teteria adı verilen kahvehaneleri ile Endülüs tarihinden hâlâ küçük izler taşıyor. Şehri yürüyerek keşfetmenizi, Zümrüt yeşili bahçeleriyle meşhur Elhamra Sarayı’nı görmenizi, yöresel yemeklerinden tatmalarını tavsiye ederim.
Elhamra Sarayı bir düşün adı aslında. Hiç bitmeyecek rüyalar görüyorsunuz sarayın ayrıntılarını gezerken. “Bu kadar da olmaz” diyorsunuz. Geziniz bitip sarayın diğer ucundan dışarı çıktığınızda, dönüp bir kez daha bakıyorsunuz gözünüzü alamadan…
Her ne kadar duvarlarının gölgesi dahi kalmamış olsa bile, rüyaların tek sığınağı olan O yerlerin hatırası ebedidir. Ve bir gün dünyadaki son bülbül, Elhamra'nın efsanevi kalıntıları içinde yuvasını yapacak ve şarkısını söyleyecek son bir veda için…