Reklamın kötüsü olmaz ilkesini bilmeme rağmen yazımın başlığını şu günlerde içeriği, müziği, görselleri ve diyalogları ile gençler arasında ilgi odağı haline gelen bir televizyon dizisinde yola çıkarak belirledim. Evet Çukur isimli bir diziden bahsediyorum.
Dizinin sansürsüz diyaloglarını internetten izlemem için bir dostum ihbar etti. Sansürlenen kısımlar televizyonda “bip” sesiyle kapatılıyor ya da kapatılmaya çalışılıyor. Ne var bu kısımlarda; “ağza alınmayacak” deyimiyle ifade ettiğimiz galiz küfürler var. Biplenmiş hali bile itici ve ağır…
Bu diziden yola çıkarak televizyon programlarının sektör bazlı tartışmasını yapacak değilim lakin yine bu diziden yola çıkarak oluşturulan imaj ve rol modellerin gençler ve çocuklar üzerindeki etkilerinin olumlu olmadığını çok net ifade ederek belirtmek istiyorum. Bu kanıya nasıl vardık peki?
Son çağın, hızla ve hırsla önüne geleni değiştirip başkalaştırdığı söyleniyor sıklıkla. Katılmıyor değilim… Teknoloji ve tüketim sisteminin getirdiği bakış açısı “görme ve algılama” yeteneklerini de değiştirdi. Bu değişimden en çok etkilenen şüphesiz gençler ve çocuklar oldu.
Teknolojinin hızı ve verdiği imkanlarla yeni mecralar ve alanlar açıldı. Bu alanlar her bir birey için yeni ve farklı kimlikler oluşturmak için bulunmaz fırsat olarak değerlendirildi. Sosyal medya denilen her platformda birbirinden farklı ya da olmak istediğimiz kimliklere bürünen sanal kimlikler ve karakterler oluştu.
Sosyal medyada oluşturulan sanal kişilikler için giydirilmek istenen örnek karakterler ise sosyal medyanın ilk adımı diyebileceğimiz televizyon dizilerinde bulundu. Bugün genç kızlarımız, delikanlı gençlerimiz oluşturdukları profiller için ilk olarak, özendikleri dizi karakterinin resmini seçiyorlar. Artisti demiyorum dikkatinizi çekerim, oyuncunun kendisini değil yani dizi ya da sinemadaki canlandırdığı karakterin kişiliğine bürünmeyi tercih ediyorlar. Yani ortam sanal, özenilen karakter sanal, kurulan ilişkiler sanal.
Bu tür dizilerin başındaki fragmanda “bu filmdeki karakterler hayal ürünüdür” ifadesi, gençlerimizin kendini o karakterle bütünleştirmesini önlemek için yetmiyor.
Çukur adlı dizinin henüz birkaç bölüm yayınlandığı buna rağmen diziye ait simgelerin, müziklerin gençler arasında revaç bulduğu göz ardı edilecek gibi değil. Neden bu kadar mustarip oldun diyenlere şu sahneyi söyleyeyim; silahlı bir çatışma sahnesi başrol oyuncusu gözünü kırpmadan siyah giyimli onlarca kişiyi katlediyor ve yüzünde en ufak bir hoşnutsuzluk olmadığı gibi etrafında olanların “vay be bakışları ile yürüyor. Bir cinayet hayal bile olsa cinayettir…
Bu diziden yola çıktık da diğer dizilere bir şey demeyecek miyiz? Hemen her dizide giyinişi, konuşması, edası ile marangoz tezgahından çıkmış gibi karakterize edilmiş tipler. Tek tipleştirmenin başka bir yolu sanki. Zengin hayatlar ulaşılmaz fakir yaşamlar dayanılmaz ve her şeyin en ucunda yaşanılanlar…
Gençlerimizi ve çocuklarımızı anne babadan daha çok, okuldan ve öğretmenden daha çok televizyon, sanal medya, cep telefonu dünyası ve hayal ürünü karakterler eğitiyor artık. Ebeveyne ve öğretmene kalan öğretimden ibaret…