Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan hükümetin ve “çözüm sürecinin” önemli isimlerinden biri. Özellikle çözüm sürecinde Başbakan Davutoğlu, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile birlikte ciddi çalışmaların başında ve merkezinde bulunuyor. Bulunduğu konum, devlet adına yetkilendirildiği konunun hayatiyeti söylediklerini de hayati ve önemli kılıyor. Katıldığı bir televizyon programında yine önemli tespitler ve uyarılar yaptı. Çözüm süreciyle ilgili, Kobani olaylarıyla başlayan tedirginlik ve oluşan yeni soru işaretlerine karşı devletin en tepesinde yer alan isimlerden biri olan Akdoğan’ın söylediklerini dikkate almakta fayda var.
“Örgüt silah bırakırsa bölgede tutunamayacağını düşünüyor” tespitiyle çözüm sürecini tıkayan hayati noktaya, sorunun bam teline dikkat çekiyor. Örgüt, devlete karşı, Kürtler için istediğini iddia ettiği özgürlüğü nedense kendisi Kürtlere tanıma noktasında imtina ediyor. Devletin Kürtlere eşit vatandaşlık hakları tanımasını isterken, kendisi Kürtlerin üzerindeki silahların gölgesini çekmeyi reddetmektedir. Bu durum ciddi bir çelişkiden öte, Kürt halkının geleceği adına çok büyük bir yanlış ve risktir.
Oysa Akdoğan’ın dediği gibi, “Terörün son bulması, örgütün bir şekilde silahı bırakmasıydı. Çözüm sürecinde bu kısım elbette daha ön planda ve devam eden görüşmelerle bu hedefe doğru yol yürünürken…” örgüt ipe un seriyor, silahın gücünü elinden bırakmak istemiyor. Kamuoyunun dikkat etmesi, örgüt ve destekçisi siyasete sorması gereken şudur; “Sizin için Kürt kardeşlerimizin haklarının verilmesi mi önemli, yoksa silahın elinizde kalması mı?”
Örgütün elindeki silahı bırakmadan taleplerinin yerine getirilmesini istediği ortada. Ancak bölge halkının beklenti ve talepleri farklı. Bölge halkının devletten kamu düzeni ve güvenliği talep ettiğini söyleyen Akdoğan, “Bölgeden gelen milletvekilleri, oda başkanları, STK'lar, medya, görüşmediğimiz neredeyse kimse kalmadı. Hepsinin ortak talebi devlet burada kamu düzeni ve güvenliğini daha fazla sağlamalıdır. Burada bir acziyet görüntüsü oluşmamalıdır. Bölge halkının böyle bir talepte bulunması önemli bir durumdur.”
“Şöyle bir kanı yanlış: ‘Çözüm süreci var diye devlet bölgeden tamamen çekildi. Tedbirleri bıraktı’ Bu yanlış bir durum. Ama süreci istismar eden birtakım yapıların olduğunu gördük. Terör örgütünün özellikle alan kazanmak için otorite tesis etmek için süreci de suistimal ederek birtakım eylemlerin içerisine girdiğini gördük” diyen Akdoğan; “Biz Kürtlere kimsenin zulmetmesine izin vermeyiz, Kürtleri ezdirmeyiz. Bölgede artık zulmeden kimdir? Eğer bir güvenlik talebi varsa ortada bu halka zulmeden birileri de var. Bu farkındalığın oluşması önemli. Bir tarafta, hizmet eden, yatırım yapan, hak veren, insanları kucaklayan bir devlet mekanizması var, geçmiştekinin tam aksine, öbür tarafta zulmeden, yol kesen, haraç alan, iş makinasını yakan, hizmet götürülmesini engellemeye çalışan bir örgüt var. Bu noktada bir psikolojik kırılma yaşandığını düşünüyorum.”
Akdoğan, olaylardan herkesin ders çıkarmasını isterken, “Büyük yanlışlıklar yapılmıştır. Bir güven sarsılması olmuştur. Yani samimiyet sorgulanmıştır açıkçası. Ama hükümet durduğu yerde durmaktadır. Herkes üzerine düşeni yapmalıdır” diyor. Çözüm sürecinde hükümet adına son durum budur.
Hükümet yola ilk çıktığı günkü kararlılık ve samimiyetini sürdürmektedir. Bunu Akdoğan, tüm kamuoyuna duyurdu. Sıra örgütün nerede durduğunu açıklamasına gelmiştir. Biz örgütün nerede durduğunu açıklamasını beklerken, kendi durduğumuz yeri de son açıklamalara göre yeniden gözden geçirelim. Ben kendi adıma çözüm sürecinin arkasında duruyorum. Halkımıza da tavsiyem benim durduğum yerde durmalarıdır. Hatta bazıları benimle birlikte sürecin arkasında dururken, diğerleri de önünde, sağında, solunda durarak süreci koruma altına almalıdır. Çünkü çözüm sürecinin sonunu aslında daha çok halkımızın durduğu yer belirleyecek…