ÇÖZÜM SÜRECİ: SORU VE CEVAPLAR – 2

Ramazan Yaşar

SORU: Çözüm süreci nedir? Hangi amaca hizmet etmektedir?

CEVAP: Çözüm süreci, 3 Kasım 2002’de Türkiye’nin yönetimine, İslam dünyasının liderliğine, dünya mazlumlarının hamiliğine, nerede bir mazlum varsa yanında olacağız ilkesiyle yola çıkmış AK Parti’nin bu yolda hızlı ve sağlıklı yürümesi için kendi iç problemlerimizi çözüme kavuşturma projesinin adıdır.

Devletin vatandaşına vermekten imtina ettiği hakların vatandaşa verilmesinin adıdır. Çözüm süreci, devletten alıp vatandaşa vermektir. Çözüm sürecinin sadece Kürtlerin haklarının verilmesine yönelik bir proje olarak algılanması yanlıştır. Bu süreç Türkiye’nin hem demokratikleşme, hem hukuk devleti, hem de sosyal devlet olma ilkelerinin gerçekleşmesi sürecidir. Demokrasinin getirilerinden ve verilen özgürlüklerden daha fazla pay alanların etnik, dini ve mezhebi bir veya birkaç grubun daha çok yararlanıyor olması; onlara ayrıcalık tanındığını değil; bilakis daha önce bu grubun daha çok mağdur edildiğini gösterir. Bundan dolayı çözüm sürecinin sadece Kürtlere veya Alevilere ya da Müslümanlara ekstra haklar tanıdığını iddia etmek abesle iştigaldir.

Verilen yeni haklar, tanınan yeni özgürlükler bu kitlelerin zaten hakkıydı. Şimdi tartışılması gereken, bu hakların verilmesi değil, daha önce neden verilmediğidir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tamamının etnik, din ve mezhebi ne olursa olsun birinci sınıf vatandaş olması gerekirdi. Artık tüm vatandaşlarını birinci sınıf gören devletin, bu hakkı tanıması teröre verilen bir taviz değildir. Çözüm süreci kapsamında tanınan tüm haklar, verilen tüm özgürlükler teröre verilen tavizler değil; devlet babanın evlatları arasında (Türk, Kürt, Arap, Laz, Çerkez,…) artık ayırım yapmadığının göstergesi ve teminatıdır…

Demokratik tüm hakların tanındığı ve herkesin eşit vatandaş olduğu çözüm süreci projesinde, eski alışkanlıklarımızı ve bize empoze edilmiş anlayışları devlet ve birey olarak terk etmemiz çok kolay olmamıştır. Hala çözüm sürecine karşı çıkan kişilerin ve bunların sözcülüğü yapan siyasi partilerin hiçbir mantıklı gerekçesi yoktur.

Ülkemizde terörle hak aramanın, ülkemiz ve insanımıza verdiği maddi ve manevi zararı artık hepimiz biliyoruz. 300 milyar dolar maddi zararı not ederken; şehit olan asker, polis, korucu, öğretmen, sivil vatandaşımız ve dağda ölen bu ülkenin çocuklarının oluşturduğu manevi zararı ölçecek bir cihaz icat edilmiş değildir. Ancak bu ortamda ülkemiz ve insanlarımız üzerine çöreklenen kara bulutlardan, geleceğe dair güzel ve huzurlu hayaller kurmanın bile elimizden alındığını şimdi farkediyoruz…

Çözüm süreci, Türkiye’nin yeni dönemde belirlediği hedeflere yürüme konusundaki en önemli ve hayati projesinin adıdır. Türkiye, kendi insanıyla arasına örülen duvarları yıkmadan, insanları arasındaki tarihi ve manevi köprüleri yeniden restore etmeden, yapılan yanlışlıkları silip, helalleşmeden bu hedeflere ulaşılamayacağını biliyor. Evimizin içinde huzur olmadan, dışarıdaki olaylara müdahil olunamayacağını çok büyük bedeller ödeyerek öğrendik. Çözüm süreci, evimizi derleyip toplama, evin içindeki devlet babamızla, Anadolu anamızla, Türk,  Kürt, Laz, Çerkez, Tatar, Arap,… kardeşimizle kucaklaşma, omuz omuza vermenin adıdır…

Çözüm süreci, artık anaların ağlamayacağı Türkiye’nin adıdır. Yıllardır bu ülkenin anasını ağlatanlar için bu alışkanlıklarından vazgeçmek zor olacak ama, anaların gözünde yaş kalmadı. Yeni Türkiye’de gözyaşı ve ağıtlar değil; mutluluk, sevinç çığlıkları olacak. Def ve kemençe eşliğinde, kardeşlik türküleri söylenecek, halay çekilecek, horon oynanacak…