Çözüm süreci

Ömer İnal

Temmuz ayında "Çözüm Süreci Çerçeve Yasa Tasarısı" olarak bilenen "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı" TBMM’nde yasalaşmasıyla birlikte sürece Resmiyet kazandıran bir boyut verilmiş oldu… Yasa çözüm sürecinde Bakanlar Kuruluna yetki veriyordu…  Bundan kısa bir süre önce Bakanlar kurulunda ‘’çözüm süreci kurulu ve kurumlar arası izleme ve koordinasyon komisyonları’’ oluşturulması kararı alınmış ve bizzat Başbakan bu kurula başkanlık etmek suretiyle çözüm sürecine verilen önem gösterilmiş oluyordu..

Çözüm sürecinde atılan bu adımlardan sonra PKK’nın silah bırakmasının konuşulması an meselesi iken birden Kobani çatışmalarıyla başlayan gerilim gündemi değiştirdi ve sonrasında sokakların terörize edilmesi baş gösterdi…

Çözüm sürecinde mutlu sona hızla ve kararlılıkla yaklaşıldığı bir zaman diliminde, sınırlarımızın dışında gelişen çatışmaların ülkemizde sokakların terörize edilmesine bahane edilmesi açık bir provokasyon olduğu ve çözüm sürecinin hedeflendiği çok net biçimde görüldü…

Batılı güçler IŞİD bahanesiyle bölgeye müdahale adı altında dizayn operasyonları yapmaya başlamışlardı…

PYD’ye, IŞİD’le yürüttüğü ‘’başarılı’’ mücadeleden dolayı batılı güçler tarafından övgüler düzülmüş ve vaat edilen silah vb yardımlarla damarlarına aşırı dozda özgüven enjekte edilmişti…

Fransa, PYD’ye silah yardımı yapacağını açıklamış fakat Türkiye’nin hışmına maruz kalmamak için Türkiye’nin olmazsa olmazı ‘’Güvenli Bölge’’şartına destek açıklamasını paratoner olarak kullanmıştı…

ABD, C-130 tipi nakliye uçağıyla PYD’ye havadan silah yardım paketleri atmış ve müteakiben ABD başkanı telefonda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bu konuda bilgi vermişti. Lakin Türkiye PKK’yla PYD’yi eşdeğer gördüğü için bu adımı ‘’etik’’ görmemişti. Çünkü PYD Suriye’deki rejim boşluğundan faydalanarak özerk bir yapılanmaya gitmişti… Özgür Suriye Ordusu ile demokratik bir yapıya kavuşmak için birlikte mücadele etmek yerine fırsatta istifade etmeyi uygun bulmuştu…

Batılı güçlerin amacı, bölgesini tüm zorluklara rağmen IŞİD tehlikesinden koruyan PYD’nin meşrulaştırılması ve bu mücadele sonunda o bölgede ilan edilecek özerk yapılanmanın dünya kamuoyunda samimiyetle kabul edilecek ‘’destansı’’ bir alt hikâyenin oluşturulmasını sağlamak…

Batılı güçler bu yaptıklarıyla aynı zamanda Kandil’i şu şekilde etkilemiştir: ‘’çözüm süreci sonuçlanırsa tasfiye olacaksınız, müzakereyle haklarınızı elde edemezsiniz, mücadele etmelisiniz, mücadele içinde silah şarttır, silahınız olmazsa gücünüz olmaz ve TC’nin dediklerini yapmak zorunda kalırsınız, bakın PYD’ye, IŞİD’le mücadelesinde bizim desteğimiz hem başarılı olacak hem de tüm dünyada meşru sayılıp özerkliğe kavuşacak, bizim dediğimizi yaparsanız sizde güzel günler göreceksiniz’’

Alman televizyonuna konuşan KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık’ın silahlı militanlarını yeniden Türkiye'ye gönderdiklerini söylemiş olması böyle bir ‘’çözümlemeyi’’ akla getirmektedir.

Yaşanan gelişmeleri çok iyi okuyan hükümet yapılmak istenen provokasyonu görmüş ve bu oyuna gelip çözüm sürecini rafa kaldırmak yerine bilakis daha hızlı adımlarla sonuçlandırmaya yönelmiştir…

İlk adım olarak çözüm sürecinin önemi her platformda tekrar dile getirilmiştir… Akil insanlardan tekrar sürece katkı istenmiş ve kobani olaylarıyla kamuoyunda çözüm sürecine dair hâsıl olan endişelerin giderilmesi hedeflenmiştir… Çözüm sürecine dair hazırlanan yeni yol haritası taraflara iletilmiş ve atılacak adımlar hızlandırılarak sürecin sabote edilmeden bitirilmesi istenmiştir…

Çözüm süreci vücuttaki kanayan yarayı kapatmak için gerekli olan merhemdir, o merhemi sürmezsek o yaraya mikroplar bulaşacak ve süratle yayılıp koca gövdeyi teslim almaya çalışacaktır… Bu açıdan Çözüm süreci vazgeçilmez bir öneme sahiptir, tüm iç ve dış mihrakların tahriklerine rağmen de mutlu sona ulaşacaktır inşallah…

Selametle…