Çok hızlısın ama ulaşamıyorsun

Hakan Bahçeci

Adam telaşla ve çaresizlikle duruyor karşımda “Hocam, vallahi yetişemiyorum ne yapacağım bilmiyorum” diyor. “Hayırdır, bir nefes al” diyorum telefonu çalıyor; karşısında tahminen yenge hanım sipariş veriyor. Yanında bir küçük kız çocuğu onun arkasında on dördünde bir delikanlı. Okula delikanlının kaydı için gelmişler.

Adam neredeyse hem çocuğa hem bana çıkışacak burada olduğu için. Bir an önce çıkıp gitmek istiyor. Çocuğun gözleri pırıl pırıl, konuşmak istiyorum, sohbet edip çocuğu okula ısındırmak istiyorum, beceremiyorum çünkü babasını geçemiyorum. “Hoca, işim gücüm var, kaydı yap gidelim biz” ısrarında, “beş dakika bekleyemez mi” diyorum, suratı asılıyor “zaman yok hoca zaman yok” diyor.

Zaman, akrep ve yelkovanın para, avuçlarımızın arasında eriyor, yok oluyor, bitiyor. Bu çağ dünden daha mı hızlı akıyor ve bu çağ kapitalin yani paranın tasallutu altında mı kalıyor? Bu iki sualin mücerret yapılarıyla meşgul edecek değilim sizleri lakin modern çağ denilen bu son asır zamanı da parayı da başkalaştırdı.

“Modern” olarak tesmiye edilen son çağın başlangıcını hangi tarihe sabitlediğimiz değil, bize ne ettiği daha mühim mevzudur. Esasen mesele daha bu isimlendirme işinden başlıyor. Bu çağa “Modern çağ” ismini kim münasip gördü de bize dayattı sahi? Bize ait olmayan bir dil ile bize uzak kavramların işgali altında konuşuyoruz.

Hız, bu çağın en önemli övünç kaynağı. Daha hızlı üretip daha hızlı tüketmenin yollarını arıyor çağın mühendisleri. Daha hızlı araçlar daha hızlı aygıtlar peşindeyiz. Yanlış anlaşılmasın vakti yerli yerinde, tasarruf ederek ve boşa götürmeden, kimsenin zamanını harcamadan “dakik ve zamanlı” olmanın karşısında değil bilakis savunucusuyum. Lakin Azizim, o kadar hızlı yol alıyoruz ki yolun neşesi, heyecanı ve zevki tadılmıyor, o kadar hızlıyız ki durmak için bile geç kalıyor, hızla ulaştığımız şeylerin özüne vakıf olamadan yola düşüyoruz.

Modern çağ, kendi görüntüleri dışında başka şeyler görmemizi istemiyor. Yavaşladığımız an sual etmeye, hakikatin peşine düşmeye meyyal olduğumuzu biliyor. Modern çağ hızla yememizi ve hızla sindirmemizi istiyor. Menzile bir an önce ulaşmamızı ama başka hedefler için daha hızlanmamız gerektiğini salık veriyor. Koştukça yoruluyor yoruldukça vitamin takviyesi alıyoruz ama aheste yürümenin damağımızda bırakacağı tadı unutuyoruz.

Yol boyunca elindeki ekrana bakan kızımız yol bitip eve ulaşınca, yol boyunca göremediklerini yine ekrandan çekilen videolardan, paylaşılan durumlardan, sosyal medya hesaplarından görüyor. İşin garibi gerçeğini görmediği için daha doğrusu hızla geçip gittiği için sanalıyla bile avunamıyor.

Modern çağ seni çok hızlı yapıyor, hız tamam da bir türlü menzile ulaşamıyorsun. Misal hiç “ben hedefimdeki parayı kazandım, bu yeter benim ömrüme” deyip hayatını yavaşlatan birini gördünüz mü?

Yazının başında bahsettiğimiz, çocuğunu okul kaydına getiren adama sorsan çoluk çocuk için çalışıyoruz diyecek, onlar mutlu olsun diye para kazanıyorum diyecek, ne yapıyorsak onlar için diyecek ama belki de çocuğunun en önemli günlerinden birinde onun heyecanını paylaşmak yerine, çocuğuyla bugünü neşeli bir başlangıç yapmak yerine harcamış olacak vakti hızlıca. Çocuklar için gelecek hazırlamak ve onlar rahat etsin diye para kazanmaya çalışmak, çocukları harcamanın başka bir yolu olup çıkıyor. Uğruna feda edilen şey hangisi sahi?