Kelimeden cümleye dökülen, cümlede anlamını kaybeden bir hikayenin başlangıcına,
Vel hasılı kelam…
Sonuç cümlesinin giriş bölümünde yer alması ne kadar manidardır bilemem.
Sonbahardan ilkbahara giden bir yolculuğun beşeriyette yerini anlamlandırmak, dünya denkleminde…
Yaz mevsiminden kalma yorgunluğun, uykuya dalmış bir masumiyetin ve gökyüzünden yeryüzüne inen bir damla yağmurun yerçekiminde inişini seyrediyordu insan.
Düşünüyor inceden inceye ,ve koşuşan insanlar, isyan edercesine açılmış şemsiyelerin gölgesinde yürüyor insan, gideceği ve varmakta olduğu hedefin yanına.
Evrimsel bir döngünün ilk kıvılcımı değildi bu… Buharlaşan bir damla suyun yeryüzünde eksilmeden, rüzgarın eşliğinde, söylediği türkünün yansımasıydı bu… Adına sonbahar diyeceklerdi.
Buharlaşmak yükselebildiği kadar yükselmek ifadesi garip kalacaktır belki… Yoğuşma sürecinde yağışın ilk habercisine şahit olacaktı insan, gökyüzünün derin, saydam ve bir o kadar da mavi gösterişinde… Sonrası mı başta dediğim gibi.
Bir kış mevsimine doğru başlamıştı yolculuk. Ömür sayfasından düşen bir yaprağın, ağaçtan toprağa düşen bir yapraktan farkını sorgulamak, bir ağacın gölgesinde ve kışın ilk habercisini dillerde duymak ve adım adım yürümek sonbahardan kışa.
Yağmur damlalarının yorgun düştüğü bir kış mevsiminde bir bardak çay eşliğinde kar yağışının lapa lapa gökyüzünden yeryüzüne süzülüşünde heyecanlanacaktı insan.
Bu denklemin tam ortasında sessizliğe bürünmüş bir doğanın, göz alıcı beyazlığında yaşayacaktı ömrünü.
Bir hikayedir, fakat yaşamak türküsünün mevsimsel halinin yorgun bakışlarda yer almasıdır aslında anlatılan.
Solar mıydı ilkbaharı bilse bir yaprak..
Ayrılır mıydı gölgesinde barındığı ağaçtan
Ve insan… Bir koşuşturmaca ve yaşadığı dünyanın mevsimsel dengesinde yerini bulma telaşında.
Vel hasılı kelam…
Sonuç cümlesinin giriş bölümünde yer alması ne kadar manidardır bilemem.
Sonbahardan ilkbahara giden bir yolculuğun beşeriyette yerini anlamlandırmak, dünya denkleminde…