Çocukluğum...

Güleser Keleş

Ahh o eskiler çokça özlenen o günler, sokak araları ve o sokak aralarında  cıvıl cıvıl çocuk seslerinin yankıları, en samimi komşuluk ilişkileri, okulda oluşan masumane arkadaşlıklar, kalabalık akraba ziyaretleri, samimi bayram gezmeleri, düğünleri, şenlikleri...

Dolu dolu bir çocukluk geçirdiğimi düşünüyorum çünkü en değerli zamanlarımı yaşıtlarımla beraber arkadaşlık ve komşuluk ilişkileri samimi olan bir mahallede geçirdim.

İnternetsiz bir okul çağı yaşadım ortaokul sona kadar. O yüzden şimdiki çocuklardan daha şanslı hissediyorum kendimi çünkü bu zamanın çocukları sokaklarda sosyalleşerek değil evde tablet ve bilgisayar başında adeta robotlaşarak asosyal bir şekilde geçiriyor belki de öldürüyor en kıymetli vakitlerini.

Ve bizler bu en değerli vakitlerimizi sokağımızda abilerimizle, ablalarımızla toplanıp çeşitli top oyunları, saklambaç oyunları, evcilik oyunları oynayarak geçirirdik. Akşam ezanı okununca annelerimiz pencereden seslenip çağırana kadar kendimizi oyunların heyecanına kaptırıp eve girmek nedir bilmezdik. Biz böyle büyüdük çocukluğun getirdiği tüm duyguları doya doya yaşayarak.

Evimizin hemen arka tarafında oturan bir Ayşe ablamız var. Çocukluğumda onun evinin yanında bir ceviz ağacı vardı. Hiç unutmuyorum o ceviz ağacını, benim çocukluğumun simgelerinden birisi. Tepesine çıkmadığımız tek bir anımız gölgesinde komşularla oturup çay içip sohbet etmediğimiz tek bir günümüz yoktur.

O zamanlar evimizin karşısında da koskoca boş bir tarla vardı şimdiler de çocuk sesleriyle dolu cıvıl cıvıl bir çocuk parkı oldu ama benim çocukluğum o eski haliyle daha mutluydu o tarlaya voleybol sahası çizer saatlerce voleybol oynardık, eğlenirdik, sonra evimiz olurdu o tarla toprak zemine bi ev çizer odalarına ayırır evcilik oyunları oynardık, uzayan otlarının arasında saklambaç oynardık, yani orası bir tarladan öte bize sıcak bir yuva ve çok amaçlı bir oyun sahası oldu.

Çocukluğumun akraba gezmeleri de çok anlamlıydı ister yakın akraba olsun ister uzaktan olsun tüm tanıdık ailelere gezmeye gidilir saatlerce oturup sohbetler edilirdi şimdilerde ise o samimi sohbetlerin gerçekleştiğini düşünmüyorum.

Birde eski bayramlar, özlemi insanın içini ısıtan o bayramlar ve samimi bayramlaşmalar, o bayramlık alma heyecanı eğer ki beğenerek aldığın bir bayramlıksa günler öncesinden gösterilir herkese bak bu benim bayramlığım diye o geceyi heyecandan uyuyamadan geçirirdik, sabahına erkenden kalkar herkesten önce giyinir düşerdik yollara harçlık ve şeker alma heyecanıyla. Çocuktuk işte o yoğun tempolu hayatın akışında bizim de böyle masum sevinçlerimiz ve heyecanlarımız olurdu.

Evet eskiler diyorum samimiyetin, güvenin, masumiyetin o günlerde kaldığı eskiler o zamanlar insanlar daha samimi daha güvenilir ve daha masumdu şimdi sokağa çıktığın zaman çocuğunun, eşinin, dostunun başına bir şey gelir düşüncesi ve korkusu oluyor çünkü insanlar artık güven vermeyecek kadar kötü. Sahi biz ne çabuk büyüdük ve hayatın acımasız tarafını görür olduk ölümler oldu, ayrılıklar, küslükler, kırgınlıklar.

Geçmez dediğin o zamanlar su gibi akıp geçiyor ve yıllar geçtikçe eskilerin kıymeti artıyor senin o çocuksu masumiyetin, sevincin, mutluluğun o günlerle beraber mazide kalıyor.

Bazen hafif bir esintiyle bazen bir gün batımıyla çocukluğuna olan özlemin tekrar kıvılcım alıyor.