ÇİZGİSİZ KÂĞIDA YAZABİLMEK

Hakan Bahçeci

Ben hiç yamulmadan ve ucu aşağıya doğru kaymadan çizgisiz kâğıda yazı yazamadım. Bin bir zahmetle başladığım cümleler, satırın sonuna geldiğinde ya aşağıya doğru ya da kâğıdın yukarı köşesine doğru kıvrılıp gidiyordu.

            Daha ikinci sınıfında ilk mektebin, unutamadığınız bir hatıranızı yazın diye verdiği ödevi çizgisiz kâğıda yazmamı istedi öğretmen, çizgisiz kâğıt ne demek sahiden? Benim kafamda kâğıt mavi çizgileri olan küçük bir defterin sayfalarıydı. Babam o akşam elinde bir tomar çizgisiz kâğıt getirdi. Baktım, gerçekten hiçbir yerinde hiçbir çizgi yoktu. E şimdi ben bu tertemiz kâğıdın neresinden başlayacağım?

            Kafamda çocukça oluşan onca soruyu alıp hayal dünyamdaki dolabıma kilitledim. Ne çok soru var dolabımda cevaplanmayı bekleyen. Kimi zaman açıyorum kapağını ve cevap veremeden kapatıyorum tekrar. İyi de bu çizgisiz kâğıda ne gerek duyulmuş? Çizsene kardeşim benim mavi çizgilerimi, nasıl yazacağım şimdi ben bu boşluğa düşüncelerimi?

            Adımın ilk harfini yazdım, kâğıdın tam ortasına, bana nereden başlayacağımı söyleyen olmadı ki. Küçücük bir “P” harfi kocaman beyazlığın ortasında, öylece kalakaldı, iğreti, çaresiz ve şaşkın. Sildim, silgi beyaz kâğıtta iz bıraktı, olmadı. Babama sordum, Paşam, sayfanın başından başla dedi. Tamam, da bu çizgisiz kâğıdın başı neresi, yan mı tutayım dik mi?

            Babam, ilk denememi yaptığım kâğıdı aldı, tüm ailemizin ismini kâğıda yazdı. Ne güzel de yazdı, inci gibi, hiç eğik gitmedi, harfler de havada asılıyor gibi görünmedi. Tamam dedim, ben bu işi çözerim. Başladım yazmaya, harf harf özene bezene, dilimi ısırarak, kalemi sımsıkı tutarak “ben bahar mevsimini çok severim” diye yazdım; satır bitti, bendeki hayal kırıklığı aldı başını gitti. Dedim, alt satırda düzelir belki, olmadı. Üç satır yazı yazdım, cümlelerin ilk harfi sanki dağ başında, satırın sonundaki harf inmiş ovaya. Ne büyük hayal kırıklığı…

            Başka bir kâğıt aldım, başladım yazmaya daha bir hevesli daha dikkatli, olmadı, ya köşesinden çıkıp gittim kâğıdın, ya yokuşa dizdim harfleri. Demek ki dedim bu kâğıda böyle yazılıyor, meğer çizgisiz olması bundanmış.  Bakmadan eğriliğine, yamukluğuna yazdım içimden ne geldiyse. O yaşta baharı ne kadar sevdiğimi kelimelerin başını alırcasına yazdım bir güzelce kâğıda. Okudum yazdıklarımı verdim yıldızlı beşi.

Götürdüm ödevimi öğretmene, şöyle bir baktı, bu yazılar niye eğri olmuş dedi, kâğıdı geri verdi. Kâğıdı mı geri verdi, yazdığım o güzel anıyı mı? E öğretmenim bir okuyaydın yazdıklarımı. Ben o küçücük yaşımla koca koca laflar etmiştim…

            Döndüm eve hüzünle, oyuncağımı alsalar bu kadar gitmez gücüme. Annem sarıldı, öptü okşadı, dedi ki “Paşam, üzülme sen, altına çizgili kâğıt koyarız, yazarız yeniden” annem işte, yine tuttu elimden. Geldi kafama yine sorunun biri; bir de bu kadar büyük çizgili kâğıt mı var, e niye ona yazmıyoruz sahiden?

            Çizgisiz kâğıdı çizgili kâğıdın üstüne koyduk, iyi de görünmüyor dedim, annem aldı cetveli, çizgili kâğıdı kırmızıçizgili kâğıt yapıverdi. Bak şimdi çizgiler nasıl da belli, toplu iğneyle de tutturdu annem bir güzelce, benim çizgisiz kâğıdım oldu çizgili. Bir güzel yazdım ödevimi, yine de inci gibi olmadı satırlarım ama satırın başı belli, sonu belli. Bitirdim ödevi, verdim öğretmene, okumasını bekledim, şöyle bir baktı, düzeltmişsin yazıyı dedi. Hangi yazıyı öğretmenim, hangi yazıyı?

            O günden sonra ben çizgisiz kâğıda yazı yazmaktan kaçındım hep. İlk yazdığım o yazıyı okumadı öğretmenim. Çünkü ben ilk kez o kadar güzel bir yazı yazdığımı hissetmiştim.