Ortadoğu’da sular tekrar tekrar ısıtılıyor. Yüzyıllar boyunca durulmayan ancak Yavuz Sultan Selim’in şanlı seferinden sonra dirlik ve düzenliğin geldiği bölgede özellikle son 200 yıldır sürekli bir kıpırdanma, sürekli bir kaynaşma göze çarpıyor.
Osmanlı başkentindeki Acem oyunları, entrikaları herkesin malumudur. Doğrudan karşısına çıkamadıkları yüce İmparatorluğu içeriden ve küçük hesaplarla dize getirme saikı ile durmadan, azalmadan devam eden fitne ve fesat faaliyetleri az çektirmedi cihan devletine.
Bugünlerde bu entrika faaliyetleri bölgenin farklı ülke ve bölgelerinde kendini gösteriyor. Körfez ülkelerini içten karıştırma hareketleri başta Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan olmak üzere geleneksel Sünni ülkeleri tehdit eder hale geldi. Bu ülkelerse son derece kırılgan bir satıhta konumlanmış durumdalar.
Bu ülkelerin kendi nüfuslarında herhangi bir hoşnutsuzluk ifadesi göze çarpmıyor. Ancak buralarda meskûn İran’ın nüfuzundaki Şii nüfus her türlü manipülasyona açık gibi görünüyor.
Bir defa bulundukların ülkelerin ekonomik ve sosyal statü bakımından en alt tabakasını oluşturuyorlar. Bu nedenle de asli nüfusun yaşam tarzları ve seviyeleri konusunda çok alınganlar.
İkincisi bu nüfus dur, durak bilmeden taleplerini iletmekle kalmadan şiddete ve işkenceye karşı efsunlular. Aşure Gününde kendini zincirle yaralayan, vücudunun çeşitli yerlerinden kanlar fışkıran kesimlere karşı uygulayacağınız ‘barışçı’ müdahalede başarılı olmanız çok zor.
Suudi Arabistan İran’ın bu oyununu gördü. Ayetullah makamındaki bir Şii lideri geçtiğimiz gün idam etti. Bunun üzerine Tahran’daki Suudi Büyükelçiliği ateşe verildi.
Hac döneminde Mina’da Şeytan Taşlama Mahallindeki izdiham olduktan 6 saniye sonra İran Resmi Haber Ajansı’nın ‘Şeytan Taşlama Mahallinde İzdiham; Binlerce Ölü Var’ kabilinde yaptığı haberler bize Gezi Olaylarını hatırlattı.
Olaylardan makul bir süre önce BBC, CNN gibi uluslararası medyanın canlı yayın araçlarını Taksim’e konuşlandırmaları ve olayları 8 saat süreyle canlı olarak dünyaya servis etmeleri hadisesini hatırladım. Aynısını İran, Hac’da uyguladı.
Bu oyunda Irak yönetimi, Siyonist güçleri ve ABD’nin Neo-Con’ları gibi karanlık güçler de mevcut. Suudi Arabistan Kralı Selman üzerinden ve Körfez ülkelerini hedef alarak Türkiye’nin de içinde bulunduğu Sünni Bloğu dağıtmaya çalışıyorlar.
Olayların Cumhurbaşkanı’mızın Suudi ziyaretinin hemen akabinde patlatılmasını çok manidar buldum. Buradaki ana hedeflerden biri Türkiye.
Kanaatimce topyekun bir mücadele sürdürüyorlar.
Uzunca süredir kendi kendime sorarım: Bu İran 1979’dan beri İsrail’e ve Amerika’ya laf eder, olmadık cümleler kurar ama onlara karşı atılmış tek bir ‘kurşunları’ yok. ‘Kurşun’dan maksat mermi değil, argüman ve fiili karşılık. Ancak laf, ancak retorik.
Var, diyen varsa beri gelsin.
Irak’la tutuştukları savaş bir komedi idi. Rejimlerini konsolide ettiler. Dünyanın farklı coğrafyalarındaki Müslümanlardan sempati devşirmekle kalmayıp, bölgenin kaynaklarını ve istikrarını başka coğrafya ve ülkelere peşkeş çektiler.
2003’te Irak işgal edilince hemen işgalcilerle bir ve beraber oldular. Saddam bahanesi üzerinden diğer Müslümanları baskı ve şiddete maruz bıraktılar.
Arada bir yaptıkları İsrail ve ABD karşıtı söylemlerle hem İslam dünyasından destek aldılar hem de Batı’yı İsrail’in arkasında birleştirdiler.
İsrail yaptığı karşılıklı açıklamalarla İran’ı Müslümanların gözünde yüceltti.
Hain Fetö başarılı olsaydı Türkiye’ye dönüşü, Humeyni’nin Paris’ten Tahran’a gelişi gibi olacaktı. O gün nasıl ABD ve Siyonist güçler ‘İslam Devrimi’ yalanıyla İran halkını ve tüm dünyayı kandırdılarsa, Fetö de aynı şekilde İslam Devrimi adıyla yeni bir dönemi başlatacaktı.
Hamdolsun Fetö başarılı olamadı. Ama Humeyni olmuştu. ‘İran Devrimini’ yapanlar ve arkalarındaki güç kimlerse, Fetö ve arkasındaki kuvvet aynı.
Çok tehlikeli bir gerilim süreci başlatılıyor. Türkiye çok uyanık olmak durumunda. Bugün hala İran’a sempatiyle bakan ahmaklara ne denir bilmem artık!
Siyonizm, Acem postuyla içimize kadar işlemiş vaziyette.
Uyanık olmalıyız.