Bir sevgi, bozuk para ucuzluğu ve sırıtması ile avucunuza bırakılıyor ve sunuluyor ise. O sevgiden uzak durun. Durabiliyorsanız eğer.
Bu sizi köle, köle değilse de tutku sahibi yapmaya götürür. Özgürlüğünü kaybetmiş olanın sevgisi de köle gibi güdülen bir sevgi olur. Yedek tutulmaktan bıkana kadar durup durursunuz.
“Edebiyat yapma” edebiyatı, suçlaması yapılır size. Aldırmayın, ne söyleyecekseniz usulü münasibince, kendi diliniz ile konuşarak... Susarak. Göz göze gelerek. Ve gerekir ise bağırarak, yüksek sesle söyleyin söyleyeceğinizi. Varsın söyleyecekleriniz kanına dokunsun muhatabınızın.
Ve siz “edebiyat yapın” bilerek, isteyerek.
Sizin edebiyat yapmanız, küçümseyici ifadeyle, “edebiyat yaptığınız” ucuzlatılması, size bunu söyleyenin korkak olduğunu ve kaçmak için
yol arıyor olduğunun gösterir.
Yoksa o’da sizde bilirsiniz ki, tüm edebiyat, babasını kaybetmiş on yaşındaki bir çocuğun yüzündeki hüzün ile donup kalmış iki damla gözyaşı etmez.
Edebiyat gerçek değildir. Edebiyat tarif eder ve tariflerde ya eksiktir, ya fazla.
Edebiyat “beş para” etmez, ettiğinde de korkakların, sünepelerin, duygu fakirlerinin işine yarar!
Pervasızlık sözlük anlamının dışında kabul görür çoğu kez. Sevginizi ya kendi hayal bahçenizde yetiştirip büyütün, meyveleri sizin olsun. Ya da pervasız olun ki her önüne gelen meyvelerine uzanmasın bahçenizin!
Hep uygun olmayan zamanlarda ararsınız. Bunu tersinden okuduğunuzda “uygunsuz” olduğunuzu okur. Acaba boşluklarına düşersiniz. Bir duvarı, bir camı yumruklamanız fiziksel olarak daha az canınızı yakacağı için siz camı yumruklayın. Kanınız kendiniz için aksın! Kan kötü değildir, insana yaşadığını hatırlatır.
Tarihin ve kitapların yazmadığı aşk yoktur. Bir kendi aşk’ı yazılmamıştır insanın. Yazmak anlaşılmamış olmanın ve isyanın dilidir.
Boşuna kendi aşkınızı yazmaya uğraşmayın!
Ellerini tutup, göz göze geldiğiniz ve hayallere dalıp ve mutlu geleceğinizi düşlediğiniz sevgilileri de hemen terk edin! Bu hiç artmayacak bir sevginin rutinleşmenin işaretidir.
Seher vaktinde “yaşama sevincine”, uçurum kenarlarında “hüzne”, lacivert karanlığın altında kalbinize dokunun! Sessizlikte kendinizi dinleyin! Yağmur yağdığında “içinizin en cesur eşkıyası” olun!
Ve “ağlayanların daha rahat öleceğini” hiç unutmayın!
“Kelimeler ile gerçek arasında uçurum vardır. Hiçbir kelime gerçeğin yerini tutamaz.” Siz gerçek olun ve seher vakitlerinde uçurumlara yürüyün. Kelimeler sizin peşinizden gelecektir! “İnsan, kendini seveni, onu tarif edeni, ona yok ettiği kendini hatırlatanı öldürür.” Her dem bir “Brütüs” ünüz olsun. Ölmekten korkmayın ve korkuyla ölmeyin!
“Öldürmeyen her yara güçlendirsin sizi” ve siz namlunu ucuna da, buğulu gözlere de aynı mesafeden, aynı heyecan ile bakın.
İddalı ve tumturaklı sözler söyleyin. Israrcı olun.
Hoyratlığınıza gem vurmayın. Ve sonra yenilin.
Yenilmiş olmanızı geleceğinize umut olarak taşıyın.
“Çıldırmak insan aklının icadıdır” diyen adama da inanmayın. Çıldırmak, “anlaşılmıyor olduğunuzu” anladığınızda başlar. Onun için çıldırmaktan korkmayın. Çıldırın!
Kendi elinizle yaptığınızı kendi eliniz ile yıkma cesareti gösterin. Bilin ki “yıkmakta bir yaratıcılık” vardır. Yıkın ve yeniden yapın!
Bir yanınız “yaprak dökerken” bir yanınız “bahar bahçe” olsun!
Üzerinize “yüreğinizden başka” muska takmayın!
Özlemi, acıyı, isyanı, bağırmayı seçin!
Çıldırın!