Ülkemizde hem nüfus artışı hem turizmdeki büyüme hem de tarımsal ihracatın artışı, tarımsal üretimde sıkıntılara yol açıyor.
Pandemi süreciyle başlayan fiyat bozulmaları ve piyasadaki ahlaksızlığı da buna eklersek gıdaya ulaşımın ve gıda güvenliğinin büyük bir tehdit altında olduğunu söylememiz yanlış olmaz.
Bu açığı kapatmak için ülkemizin hem daha fazla hem de daha kaliteli tarımsal üretim yapması kaçınılmaz.
Ama ortaya çıkan maliyetleri ve diğer sıkıntıları hesaplayınca bunun çok da kolay olmadığını görüyoruz.
Özellikle su kıtlığı ve enerji maliyetlerindeki artışın yanında bir de tarımsal iş gücünün her geçen gün düşmesi gelecek günler adına çok kötü sinyaller veriyor.
Hani göçmenlerle ilgili yorum yapanlar oluyor ya, oturduğu yerden ahkam kesenlerden bahsediyorum; göçmenler olmasa şuan Türkiye’de gerçekten tarım durur!
Bizim insanımız artık kolay para kazanmanın derdine düşmüş durumda, kimse tarlada, ahırda, serada çalışmak istemiyor.
Hal böyle olunca da sığırları Afganlar güdüyor, çapayı Suriyeliler yapıyor, fındıkları Gürcüler topluyor.
Eee, sen ağa ben ağa bu ineği kim sağa o zaman?
Sorun elbette sadece bununla kalmıyor.
Kimse tarlada çalışmak istemiyor ya, artık kimse tarla sahibi olup tarımla uğraşmak istemiyor, kimse besicilik yapmak da istemiyor.
Çünkü her şey çok zahmetli ve maliyetli, kazanç ise sürprizlere gebe.
Bunun son örneğini geçtiğimiz ay elektriğe yapılan zamla gördük.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından; enerji üretim maliyetlerinde yaşanan artış nedeniyle nihai elektrik perakende satış fiyatlarında 1 Temmuz 2024 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, mesken abone grubu için yüzde 38, tarımsal faaliyetler abone grubu için yüzde 30, kamu ve özel hizmetler sektörü abone grubunun düşük kademesi için yüzde 38 ve yüksek kademesi için yüzde 20 oranında artış uygulandı.
İşte çiftçiler için film burada koptu.
Şuanda hangi çiftçiyle konuşursam konuşayım konu mutlaka elektrik fiyatlarına geliyor.
Bu yıl hava sıcaklıklarının normallerin üzerinde seyrettiğini hatta çoğu il ve ilçelerde sıcaklık rekorları kırıldığını hepimiz okuyoruz, izliyoruz. Zaten bu sıcak hava dalgası yüzünden tarlada yoğun bir sulama mesaisi geçirmek zorunda kalan çiftçiler bir yandan da artan elektrik bedellerini ödemekte zorlanıyor.
Hal böyle iken, elektrik fiyatlarında yapılan artış, sulanan ürünlerde maliyetleri daha fazla artırdığı gibi üretimde sürdürülebilirliği de imkansız kılıyor.
Konya’da ortalama bir çiftçiye ayda 100 ila 140 bin TL arası elektrik faturası geliyor. Bu 1 aylık elektrik faturasını ödemek için aynı çiftçinin en az 20 ton buğday satması gerekiyor!
Bu mantıkla üretim yapmanın hiçbir anlamı yok ki!
Nasreddin Hoca fıkrası gibi…
Bir gün Nasrettin Hoca’nın canı et yemeği istemiş. Kasaptan iki kilo et alıp evine götürmüş.
– Akşama güzelce pişir bunları, demiş hanımına. Ne var ki o gün eve hanımın misafirleri gelmiş. Kadıncağız eti pişirip onlara ikram etmiş. Akşam da bir tarhana çorbası çıkarmış. Hoca’nın önüne.
– Et nerede demiş Hoca. Kadın doğruyu söyleyeceğine bir yalan kıvırmış.
– Eti kedi yedi, demiş.
– Getir şu kediyi bakalım demiş Hoca. Sonra teraziyi çıkartıp kediyi tartmış. Bakmışlar ki tam iki kilo geliyor. Hoca hanımına sormuş:
– Peki hanım demiş, kedi bu ise bizim et nerede? Et buysa kedi nereye gitti?
Çiftçi ürettiği ürünü elektrik faturasına verecekse niye üretsin ki?
Hem enflasyonu bu şekilde nasıl düşüreceğiz ki?
Enflasyonun düşürülmesi, gıda arzının ve güvencesinin sağlanması için tarıma pozitif ayrımcılık yapılması gerekiyor!
Tarımda maliyetlerin azaltılması ve üretimin sürdürülebilir olması için elektrik zammının geri çekilmesi, hiç değilse hafifletilmesi gerekiyor…