En yüksek çığlık bile duyulmaz o sokaklarda. Naralar imkansızlara, imkansızlarsa anılara dönüşür. Kelimeler, yollarda çığlıklar tarafından parçalanırken boğuluruz kendi dudaklarımızın arasında. Sesimiz de sonumuzdur, sessizliğimizde. Kabul edilmeyen mücadelenin mürekkebi kağıda döküldüğünde vazgeçer bazıları, yaşamdan ibret alan kargalar misali, karadır onlar başkalarının gözünde.
Hayattan kaçan, yaşamayı bilmeyen insanların dünyalarının karaları. En çokta var oluşun iki parmak ucundan ibaret olduğunu sananların yok etmek istedikleri.
Ancak öyle ki, asıl kara olanları, ne mürekkep aklıyor ne de kaçtıkları gerçek.
Bu dünyada yaşamayı kirleten insanlar tarafından öldürülüyor onlarca kasımpatı. Sarısından pembesine hepsi bulanıyor kırmızıya.
Beyaz yaprakları koparılsa da umutla yaşayan o kasımpatıları için dönmeye devam ediyor bu Dünya.
Serzenişlerindeki umut parçalarına tutunuyor evrende asılı kalan yıldızlar.
Işık oluyorlar, ancak saçamıyorlar. Hayata bağlı halatları komplolar tarafından koparılmaya çalışılıyor, kirli bıçaklarla. Buna rağmen, gözyaşlarının döküldüğü toprağın yeşerttiği her bir kasımpatı daha güçlü doğuyor o dünyaya. Açan çiçeklerine bıçak dayatanlara sapladıkları zehir artırıyor sayılarını.
Yaşamaya aşık, hayata adanmış ruhlarında akıp giden melodi gün geçtikçe yükseliyor.
Çiçekleri koparılan kasımpatıları da yaşıyor ellerinden alınmış çiçeklerinin ardında, yeniden yeşerttikleri o çiçeklerinin ardında.
Yaşıyor ve gerçeği haykırıyorlar.
Suskunluğa mahkum edilen her bir kasımpatına...