Yeni Haber’de dün İsmail Koç’un “Kasımda Başkanlık başkadır” yazısında İsmet İnönü’nün 11 Kasım günü alel acele Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı seçildiğini öğrendik. Yani daha Atatürk’ün cesedi soğumadan İsmet İnönü Cumhurbaşkanı seçilmiş. Yarın 10 Kasım tüm öğrencilere bu anlatılıyor ya yıllardır. Bir cümleyle 11 Kasım’da anlatılsa ya. Hem böylece Türkiye’de CHP geleneği ve mantığının temelleri ne zaman atılmış daha net anlaşılır.
Düşünsenize yıllardır buz gibi havalarda öğrencilere 10 Kasım törenlerinde şiirler konuşmalar yaptırılır. Bir cumhuriyet mantığı verilmeye çalışılırdı. Fakat hiçbir zaman Atatürk’ün partisinin ikinci adamının O öldüğü zaman ne yaptığından tek satır anlatılmadı. Bu bile CHP’nin milletten ne kadar kopuk olduğunu gösterir.
Gerçektende bu CHP’nin Türkiye için yaptığı iyi hiçbir şey yok. Dün grup konuşmasında Başbakan Binali Yıldırım önemli bir ifade kullandı."CHP'nin kullandığı dil Türkiye'yi küresel düzeyde zayıf düşürmek isteyenlerin dilidir. CHP Ak Parti’ye değil millete muhalefet ediyor.” dedi. Kendi değerleri ve ülkesine düşman başka bir parti var mıdır ki dünyada.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu grubunda dün konuşurken şaşkınlığımız yine arttı. Esti gürledi, kendince meydan okudu ve her zaman yaptığı gibi Türkiye’yi Kuzey Kore’ye benzetti. Çok ciddiye alınacak şeyler değildi söyledikleri. Ancak bir konu kızdırdı beni. BM’yi meşru bir kuruluş gibi görüp bunun üzerinden Türkiye’yi suçladı.. BM kaç paralık bir kuruluştur ki onu önemseyeceğiz. Dünya’da hangi mazlumun yarasına merhem olmuştur ki onu refere edeceğiz.. Sadece 1995 yılında Srebrenica da Sırp komutana şehri teslim etmesiyle 8 bin masum insanın katliama göz yumduktan sonra BM mi kalmıştır dünyanın gözünde. Sonra Afganistan, Suriye, Irak ve Filsitin gibi pek çok coğrafyada üç maymunu oynayıp duruyor.
CHP işte budur. Kendisinin yönetemediği ülke benim ülkem de olmasın mantığıyla hareket ediyor. Tutuklanan HDP’lileri, gözaltına alınıp terör suçu işlediği görülen gazetecileri savunması tüm bundan. Gerçekten üzücü bir durum bu.
CHP ile ilgili en net cümleyi Cumhurbaşkanı Erdoğan söyledi; “Bunlar ne menem bir ana muhalefet, terör örgütlerinin avukatlığını yapanlar bedelini ödeyecek, herkes haddini bilecek” Evet CHP’nin nasıl bir parti nasıl bir ana muhalefet olduğunu tarif edebilecek varsa dinlemek isterim.. Bu CHP’nin iflah olacak tarafı kalmamış görünüyor, bundan sonra milletin karşısında bu dönem yaptıklarıyla ilgili ne söyleyebilecekler acaba?
FETÖ’cüler iyice uçmuşlar
Ağlak terörist Gülen’le ilgili her gün yeni ifade tutanakları düşüyor haber sitelerine. Hepsi bir birinden garip, bir birinden komik ifadeler. Dünde garabetin zirvesinde bir haber vardı. Gülen için 80’de ilk evlilik 90’da da ikincisi yapacak şeklinde bir hikaye anlatıyorlarmış.
FETÖ’cülerin 15 Temmuz’un planını yaptığı 6 yıl önceki gizli toplantıda teröristbaşı Gülen’in evlilik hesaplarının da konuşulduğu ortaya çıktı. Bu toplantılarda imam, Gülen’in ilk evliliğini 80’li yaşlarda bekar bir kadınla yapacağını anlatıyor.
O toplantıda Gülen’in üstün yeteneklere sahip olduğu mensuplara inandırılarak, “kutsal bir varlık” mesajı verilmiş. Sadece o toplantıda değil, neredeyse her toplantıda verilmiş bu. Bir insan nasıl olurda bu tür hezeyanlara inanır, peşinden gidebilir gerçekten inanılır gibi değil.. O toplantıda habere konu olan asıl bomba ise ağlak terörist Gülen’in ne zaman daha doğrusu hangi yaşta evleneceği ile ilgili olan bölüm.
Kandırılmaya müsait üyelerine “şeriat geldiği zaman hocamız evlenecek, önce 80 yaşında sonra 90 yaşında sünnet olan ikinci evliliği yapacak diye” vermişler gazı. Kandırılmaya müsait diyorum çünkü hiçbir akıllı insan 80 yaşından sonra 90 yaşına kadar nasıl yaşama garantisi olduğunu sormamış. 10 yaş 20 yaş hadi 30-40 yaş planlaması değil ki, adam 80 de ilk 90 da ikinci evliliğini yapacakmış. Bu sadece inanç değil aynı zamanda ciddi bir itikat sorunu. Bu tür safsatalarla böyle bir kitlenin itikadının bozulması demek. Bunları okuyunca nasıl büyük bir tehlike içinde olduğumuz bir kez daha görülüyor. Yani, başka bir inanç topluluğu var karşımızda ve sonları hem dünyada hem ahirette hüsran görünüyor.
Salı yazmak başkadır..
Bugün Çarşamba farkındayım. Aslında pazartesi akşam 17.30 gibi yazmaya başlıyordum ki grafiker arkadaşımız Selçuk, mesai bitti artık yarına yazarsınız diye postayı koydu!. Patronluk, yayın yönetmenlik falan hak getire, “kendiniz kural koydunuz sizde uyun dediler” kestirip attılar. Bende artık bundan sonra salı yazıları için erken klavyenin başına geçmek zorundayım. Yoksa bizimkiler kimseye tolerans yapmıyorlar.
Bu hafta Yeni Haber’de “Kasım da… başkadır” başlıklarıyla haberleri yazıları okuyunca “Salı günü yazmak başkadır” başlığını atıverdim. Yıllardır Salı yazmak artık bir alışkanlık haline gelince bizde kendimizi buna alıştıralım.
Gerçi bugün bu sayfa yazı işleri müdürümüz Hayrettin Atak’ındı. Bir günlüğüne ödünç ver dedim pek oralı olmadı. Sonra baktı “yazmasını biz istedik, ısrar ettik, bir günden bir şey olmaz” diye gönlü oldu. Yani sadece bu haftalık sayfasını ödünç verdi diyebiliriz. Bir daha Salı yazmazsak, ne yer var ne de ertesi gün sayfa var. Haberimiz olsun!