6’lı Masa adayı Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması halinde cumhurbaşkanı yardımcısı olacağı açıklanan Ekrem İmamoğlu bugünlerde olağanüstü derecede aktif.
Partisinin en ağır toplarına, üst yöneticilerine adeta parti lideri gibi talimatlar verebiliyor; parti iç işlerine dönük yönlendirmeler yapabiliyor.
Türkiye’deki gibi parti sistemlerinde bunun sisteme uygun olmadığını herkes görüyor. Partide paralel bir yapı oluşturduğu, hatta bunu mevcut parti sistemi üzerinden kurgulandığı ifadeleri yaygın biçimde konuşuluyor.
Seçim döneminde sayısız kez ‘İmamoğlu, Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını istemiyor, kaybetsin de parti liderliğine ben oturayım diye ev ovuşturuyor’ demiştim. Seçim döneminde farklı şehirlere gidip, oralarda parti teşkilatları ve delegeleriyle kendi nam ve hesabına ilişki kurdu, muhtemel liderlik yarışı için taraftar topladı da demiştim.
CHP liderliği, Kılıçdaroğlu gibi bir cumhurbaşkanı’nın yedi yardımcısından biri olmaktan milyon kere daha iyi dediğim da vakıadır.
Söylediklerimizi zaman doğruladı. Yapılmakta olan kavga o dönemde atılan adımların bir yansıması.
Masanın dört küçük partisi istediklerini aldı.
Olan, iki büyüğe oldu.
İP kan kaybetti. Parti elitlerinden ciddi bir kısmı ya istifa ya da devre dışı bırakılmak suretiyle bertaraf edildiler. Geçtiğimiz haftalarda yapılan Genel Kurul ile parti şimdilik yerel seçimlere kadar bir sessizlik dönemine girdi.
Seçim yaklaşırken Akşener, İmamoğlu ve Yavaş için partisini yine hareketlendirecektir.
Başarılı olursa, partisini yine bir maceraya sürükleyecektir.
Başarısız olursa İP bir siyasi parti kimliğine kavuşma sürecine girecektir.
İttifakın diğer büyüğü olan CHP ise eşi-benzeri görülmemiş bir liderlik yarışına sahne oluyor.
Seçimde kaybeden ve sesi-soluğu kesilen Kılıçdaroğlu büyük bir saldırı altında. Partisinin grup başkanı ve vekili partisinden belediye başkanı seçilmiş birinin gizli-saklı toplantılarına katılıyorlar.
Sadakatlerinin liderlerine karşı olmadığı anlaşılan kişilerin parti sırlarını kime, ne şekilde ifşa ettikleri tahmin bile edilemez.
Türk siyasetini iyi günler beklemiyor…
Yerel seçimlere sekiz ay kala muhalefetin büyüğü darmadağın.
Özeleştirilerini yaparak, kısa süre sonra gerçekleştirilecek yerel seçime odaklanamıyorlar.
Bu gibi durumlarda; merhum Erbakan hocamızın her seçime girerken % 100 başarı beklediğini ilanı, seçimden sonra da üzerlerine düşeni yaparak, başarılı olduklarını, hemen yeni bir seçimin hazırlıklarını başlatmaları gerektiği talimatını verebilecek bir muhalefet lideri yok.
Sonuç olarak, muhalefetin lider sıkıntısı yaşadığını anlıyoruz. Bir genel başkanları var ama liderleri yok.
Muhalefetteki bu problemler Türkiye’nin en büyük sorunu.
Zayıf muhalefet, zayıf iktidar getiriyor.
Her yazıda vurguladığımız ‘iktidarın rakibi yine iktidar’ sözü hep doğrulanıyor.
Ak parti hata yapmasa öngörülebilir her seçimi kazanacaktır.
Farklı ekonomik kesimlerin durumlarını iyileştirme adına atılan adımlarda yapılan hatalar, israf ekonomisi ve toplumsal sorunları önemsemediği kanaati oluşan siyasetçi-bürokrat ikilisi yaklaşan yerel seçimlerin en büyük açmazları.
CHP’nin derdi, memleketi tam da bu nedenle geriyor.
Bir an önce normalleşsinler de iktidar rahatlasın.
İktidar rahatlasın da millet nefes alsın.
Normalleşme, asli fonksiyonlarına dönmeleri demek oluyor: Doğruya, doğru desinler; yanlışa da yanlış.
Denetleme, uyarma ve alternatif politika önerme görevlerini yerine getirsinler.
Ülke siyasetine dair eleştirilebilecek dünya kadar başlık var ama ülkenin muhalefeti bunlardan ya bihaber, ya duyarsız ya da lüzumsuz işlerle uğraşıyor.
Muhalefet bir Milli Güvenlik meselesi haline geldi.
Onlar görevlerini yapmayınca medya, akademi ya da yargı görevlileri o sorumluluğu üstlenmek zorunda kalıyor.
Bu, hiç de hoş değil...