Kelamın inceliğini ve letafetini, yazının tesir ve zarafetini, komşuluğun vefasını, ustalığın hürmetini, musikinin hoş sedasını velhasıl insanımızın kibarlığını, ince bakışını ve nezaketini yitirmiş olmayalım!
Nakışlı yazmalar, kenarı işlenmiş havlular, dantel örtüler, her renk için ayrı anlam yüklenmiş el emeği göz nuru çeyizlikler… Aynalarla, oyma ve kakmalarla, kadife renkli kumaşlarla süslenmiş çeyiz sandığı; bakışları celbeden inceliğiyle bu toprakların tüm inceliğini tek başına haykırmış yıllarca.
Evin en mahrem köşesinde içli ve hisli hatıraların barındığı ve içinde ne olduğunu çocukların bile kolayca göremeyeceği o çeyiz sandığı… Mahremiyetin, biricik olmanın, itina ve hassasiyetin, bağlılığın, nazenin olmanın ifadesi… O sandığın taşıdığı derinlik, barındırdığı incelik bu milletin yüzyıllar boyu tarihine, kültürüne nüfuz eden karakteri değil de nedir?
Her rengin bir anlamı, her figürün bir gücü her kumaşın bir zamanı var o sandıkta. Beyaz neden gelinliğin rengidir de al yazma ve al kuşak neden takılır geline? Motifler, desenler neden birbirinden bu kadar farklıdır ve bunca zahmete rağmen neden ısrarla işlenir iğneyle, oyayla? Bir sandık dolusu oya, yazma, yatak örtüsü, yastık kılıfı, örgü işi… Hepsinde bir incelik, kibarlık, letafet yok mudur? Yok denmez tam tersine neden vardır suali cevapsız kalmamalıdır.
Çeyiz sandığından yola çıkarak çok şey denir de gelip karşımıza dikilen sual başkadır şu vakitte: böyle ince ve özenle bir çeyiz sandığını hazırlamaya özen gösteren önem veren bir milletin kibarlığını, inceliğini, dilindeki naifliği, davranışındaki letafeti kim ne ara kaybettirdi?
Şimdilerde empati diye bildiğimiz diğerkâm olmak, kadirşinaslık, vefa, hürmet gibi daim ve kadim kültürümüzden gelen incelik, kibarlık, nezaket ve letafet kaybolmaya yüz tuttu çoktan. Dilimizde başlayan kabalık, sığ ve sıradanlık ikili ilişkilerden aile ortamına, mesai arkadaşlığından spor karşılaşmalarına kadar sirayet etmiş durumda.
Politik dilin bile bir zamanlar nükte dolu ince dokundurmaları yerini saldırı ve hakaret ifadelerine bıraktı. Sosyal medya çağı güya hız ve haz sağlamak amacıyla neredeyse yazarken bile harften kısma yoluna gitmiş durumda.
Fabrikasyon ve hızlı üretim çağı bir çömlek ustasının çarkından çıkan bardağa galip gelirken sadece ustalığı değil inceliği ve özel olma duygusunu da köreltmiş oldu. Manifaturacıların yerini moda evleri aldı ve birbirinden farklı modeller üretmek için yarış başlattılar yine de İstanbul gecelerine yetemediler.
Evlerimizin tek düze planları, projeleri şehrin yüzüne yansıyor. Karakteri ve kimliği silik ve belirsiz olan cadde ve binalar yığını görüntüsünde kentlerimiz. Estetik kaygıdan daha çok gösteriş çabasına dönük tasarımların esiriyiz artık.
Musikimizdeki durumdan söz açmıyorum bile, şiir ah şiir… Şairler çekilmesin aramızdan, onların ince ama tesirli, nazenin ama kuvvetli deyişlerine ihtiyacımız var. Şiirin sığınağına girip, şairlerin meclislerinde soluk almadan sözün inceliğini nasıl geri çağıracağız?
Orta Asya’dan cesamet ve bedenini Anadolu’dan ruhunu bulan bu millet savaş meydanında bile insan olmaktan vazgeçmemiş, kılıcını ve kınını incecik el işlemesi ile süslemiştir. Çocuğun beşiğindeki ahşap süste de Süleymaniye’nin kubbesinde de aynı hassasiyete, inceliğe, zarafete, letafete önem veren bir milletin evlatları olduğumuzu unutmamak gerek vesselam.