İki yıl önce bu vakitler bir ülkenin kaderi takdir edilene doğru vesile olanlarla yol alıyordu. Şaşkınlık, tedirginlik, korku, anlamsızlık, ihanete uğramış olmanın verdiği acı, hüzün ve gözyaşı ile birlikte dökülen kanlar vardı…
İki yıl önce bu vakitler bir milletin tarihi, yazıp geldiği sayfaların bizzat kendi eliyle çoğaldığı günlere şahit oluyordu. Cesaret, serden vazgeçiş, yekvücut oluş, haykırış, savunuş ve şehadet oluş vardı…
Adına savaş diyecek olsak tarafların sahip olduğu imkân ve olanaklar kıyas götürmeyecek kadar eşitsiz ve tarafların biri sinsi ve hain bir pusu içindeydi. Cephe yoktu fakat cephane bu topraklar üzerinde hain ve çıkar planları yapan karanlık güçlerin elindeydi.
Geçen yıl bu vakitler, nöbetteydi millet. Nöbeti kutsal saymış bir milletin evlatları “meydan boş değil” diye haykırıyor ve “buradayız işte” kararlılığını gösteriyordu.
İki yıl geçti üzerinden o kader gecesinin üzerinden, o hain kalkışmanın üzerinden. Unutmamak için dinç, dinamik ve uyanık olmak gerekliliğini “keşke” demeden önce daim hatırlamak zorundayız.
Tarih, bir milletin hafızasıdır… Bu hafızayı iğdiş edip dumura uğrattın mı o milletin kodlarıyla, genleriyle oynayabilirsin. Tarih canlı bir laboratuvar gibi orada duruyor, alacağın ders de takınacağın tavır da orada yazılı. Yeter ki zihnin berrak olsun, donuk ve saplantılı olmasın. Geçen hafta ikinci yıldönümünü yaşadığımız geceyi sıradan ve basit bir olay gibi tarihin ders kitaplarına yazmamalıyız.
Bu ülke, bu topraklar birçok hadisede olduğu gibi destansı bir direniş ve isyan halinde dik ve onurlu durdu. Cephane yoktu fakat cephesini ve mevziini iyi belirlemişti.
Dönüp bakınca Malazgirt ile yurt edinmeye başladığımız bu topraklar için “cennet vatan” adını koyan bizler ruhumuzu inançlarımızdan alıp cismimizi Anadolu’da ikame edip yek vücut haline getirdik. Biz buraya “vatan” dedikçe birileri diş biledi, hazımsızlık çekti, intikam duygusuyla ateşlendi. Çevrede olup bitenlerin tamamı bu topraklar üzerinden plan program proje üretenlerin uğraşı ve emeli…
Tehlike geçmiş değil geçecek de değil… Bu yaklaşımın paranoyaya gidiş olduğunu söyleyenler çıkıyor bazen. Uyanık olmak, tetikte olmak ve tehdidin dünden daha çok ve daha sinsi geldiğini bileyim de bir doktor halimize merhem olacaktır.
Cephane sayılacak değil kaldı ki cephane de yok elde lakin cephe belli. Kafalarda soru işareti filan kalmasın. Haçlı zihniyeti cepheyi hiç kapatmış değil cephane yeri gelir yürek olur da biz cephemizi kaybetmeyelim…