Kısa adı HİSDER olan Hikmet İlim ve Sanat Derneği, Boncuklu Höyük ile Çatalhöyük’ü tanımak amacıyla tarihi gezi düzenledi. Hisder Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Önder Kutlu, yönetim kurulu üyeleri ile HİSDER müdavimlerinin ailecek katıldığı gezi, Konya’nın Karatay İlçesi'ne bağlı Hayıroğlu Köyü’nde, Çatalhöyük'e 9 km. mesafede yer alan Boncuklu Höyük’le başladı. Çatalhöyük’ten sonra Obruk Gölü ve Obruk Han’ın gezilmesiyle son buldu. Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Bahar, “Boncuklu Höyük’ü ben 2002 yılında keşfetmiştim. Biz burada çanak çömlek değil de taş aletler bulmuştuk. Bu köydeki topluluk, çanak çömleksiz dediğimiz M.Ö.11.500 - M.Ö.9.500 arası yaşamışlar ve sonra burayı terketmişler. Çatalhöyük’ü kuranların ataları, Boncuklu Höyük’ü terk edenlerin çocukları. Boncuk şeklindeki obsidyen taşları güneşte çok parladığı için bu yerleşim yeri, adını o taşlardan alıyor” dedi.
ÇATALHÖYÜK’ÜN 9.500 YILLIK GEÇMİŞİ VAR
Boncuklu Höyük’ün M.Ö. 11.200 - 11.500 yıllarına tarihlendiğini ve Çatalhöyük’e doğru bir göç hikâyesi olduğunu ifade eden Prof. Dr. Hasan Bahar, Çatalhöyük’le ilgili ilginç açıklamalar yaptı. Konya'nın Çumra ilçesindeki Çatalhöyük’teki arkeolojik kazı başkanlığını Anadolu Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Umut Türkcan’ın yaptığını hatırlatan tarihçi-yazar Hasan Bahar, buradan çıkan orijinal eserlerin Konya Arkeoloji Müzesi’nde, 1960-61 arasındaki buluntuların ise Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde sergilendiğini söyledi. Buradan geçen Çarşamba suyunun batısında ve doğusunda iki höyüğün bulunduğunu belirten Bahar, “Batı höyük daha çok kalkolitik ağırlıklı, doğu höyük ise neolitik ağırlıklıdır. İki höyükten oluştuğu için vatandaşımız Çatalhöyük demiş. Çatalhöyük’ün M.Ö.9.500 yıllık bir geçmişi var. Bizim kitaplarımızda Cilalı Taş olarak anlatılan neo (yeni) litik (taş) çağıdır” dedi.
İLK KENTLEŞMENİN ADIMI ÇATALHÖYÜK’TE ATILDI
Neolitik çağın önemini “Bereketli Hilal dediğimiz coğrafyanın üst çizgisinde neolitik yerleşmeler baş gösterdi. Yerleşimler küçük nehir boylarında başladı. Bu insanların özelliği ise ziraat, hayvancılık ve madencilik konusunda adımlar atmalarıdır” şeklinde dile getiren Prof. Dr. Bahar, “İlk hayvan (koyun)evcilleştirmesini yaptılar. Bu toplulukların mimaride öncelikleri vardı. Boncuklu Höyük’te kare yapılar varken Çatalhöyük’te dikdörtgen şeklinde, bir birine yapışık evler yapmaya başladılar. 1950 yılında Filistin’in Eriha kenti, dünyanın ilk kenti olduğu söyleniyordu. Eriha’dan 10 yıl sonra burası bulunduktan sonra Çatalhöyük’ün daha gelişkin bir mimarisi olduğu görüldü. İlk kentleşmenin adımı burada atıldı. Çatalhöyük arkeolojinin alfabesi ve kentleşmenin ilk yeri olarak bilinir” dedi. “ÇATALHÖYÜK HALKI DİNDAR BİR TOPLUMDU”
Bahar, açıklamalarında şunları dile getirdi: “Çatalhöyük’ün şöyle güzel yönü de var. Bizim bütün merak edeceğimiz şeyleri sanki onlar önceden düşünmüşler, yaşantılarını duvarlarına resmetmişler. Onlar zaten kendilerini bize anlatıyorlar. Av sahneleri var. Yaban sığırı eti yiyorlar. O hayvanları avlamışlar ve başlarına ocaklar yapmışlar. 148 evin diyelim ki 50 tanesinde kutsal boğa başlarının yanında kutsal ocaklar var. Nerdeyse iki evden birinin kutsal ocağı var. Aynı zamanında dindar bir toplum. Ana Tanrıça kültü yanında boğadan dolayı bereket tanrısı gibi boğa başları duvarlarda çok var. Boğaya çok önem vermişler ve bir de leopara. Ana tanrıçanın tahtı zaten leopar üzerinde. Çatalhöyük aynı zamanda bir tarım kenti. Bir de mühürler çok. Mühür olduğu için özel mülkiyet var. Ticaret var. Dokuma malzemeleri de bulundu. Çatalhöyük’te üç tür maden bulundu. Bakırdan süs ve ziynet eşyaları bulunmuştu. Çatalhöyük mimaride, tarımda, ticarette, madencilikte öncü! Mesela cıva madeni dünyada ilk defa burada kullanılmış. Niye? Lâdik, Sarayönü, Bozkır tarafları cıva yatakları yönünden o dönem zengin. Özellikle belli insanların kafataslarını cıvayla boyamışlar. Bazıların kafatasları ise aşılı kırmızı toprak boyayla boyanmış. Öldükten sonra dirilebilmek noktasında baş çok önemliydi. Kafaları haşerelere ve benzer şeylere karşı cıva, kırmızı toprak boyayla boyayarak koruyorlardı. Kafatası koruma kültürü de vardı.”
ÇATALHÖYÜK’TE HER ODADAN BİRİ TAPINAK
Çatalhöyük’te iki tür buğday ekildiği bilgisini de veren Prof. Dr. Bahar, “Biri Toroslarla ilgili bizim Anadolu’nun einkorn denilen yabani buğday türü, birde Doğu Akdeniz’in ender buğdayı. Evlerinin tabanlarında buğday siloları da var. Avladıkları hayvanlar ise sığır, geyik, yaban domuzu ve keçi gibi hayvanlar. Ziraat olarak da mercimek gibi baklagiller gibi bitkileri de tanıyıp ektiler. Meşe palamutu gibi topladıkları yiyecekler vardı. Çatalhöyük’te her odadan bir fazlası (üçte bir) tapınak, kutsal ocakların olduğu odalar var. Dünyanın ilk obsidiyen aynasını da burada kullanmışlar. Volkanik camdan yapılmış aynalar bulundu. Çocukları oturdukları sekilerin altına gömmüşler. Dikdörtgen şeklinde kerpiçten yapılan evler birbirlerine bitişik olmasına rağmen mimari olarak her ev kendi duvarını kullanmış. Her evin ayrı duvarı var ama aralarında bir boşluk yok. Evlerin dışarıya açık kapıları yok. Pencere yukarıda ve çatıdan giriliyor. Üstü saz ve toprakla kapatılmış. 9 bin yıllık bu mimari gelenek Konya Ovası’nda da sürüyor” dedi.