Bağımsızlık ve özgürlük yolunda nice canları toprağa vermiştir Anadolu. Yeri gelmiş yedi düvele karşı savaşmış, yeri gelmiş tek bir düşman çizmesine karşı koca bir millet toplanmıştır.
Mehmet Akif’in “Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı” sözüne mazhar olan şehitler diyarı coğrafyamızda, dünya döndükçe devam edecek ve asırlar geçse dahi unutulmayacak mücadeleler yaşanmıştır.
Ölüme “eyvallah” deyip koşarak giden ecdadımızın fedakârlıkları özellikle iki savaşta dikkat çekmektedir. Sarıkamış ve Çanakkale…
Geriye dönüşün olmadığını bilip, genciyle yaşlısıyla hatta küçücük çocukların devleşen yürekleriyle gösterdikleri sabrı ve bağımsızlık aşkını hatırladıkça, gözyaşlarımızı gönderdiğimiz Fatihaların aminini bahane ederek siliyoruz çoğu zaman.
Aradan asırlar bile geçse Anadolu’muzun nasıl bir kanla, nasıl bir canla bizlere emanet edildiğinin en açık kanıtlarından olan Çanakkale Savaşı’nın yıldönümünü kutluyoruz bugün.
Bu özel günde, ülkemizin birlik ve beraberlik hamuruna canını ve inancını katarak ortak eden Çanakkale şehitler için söylenen her şey az gelecek. Aylar süren kara ve deniz savaşlarında, çıplak ayaklarla yamalı üniformalarla ölüme koşan 300.000 şehidimizi, Kınalı Mehmetçikleri, Seyit Onbaşı’ları hatırlamak, en önemlisi onlara layık olmaya çalışmak, insanımızın en asli görevi. Çanakkale’yi anlamak , hatırasına sahip çıkmak içinse geçmişin bu yürek burkan dramını bilmek ve yaşananları tam manasıyla öğrenmek-öğretmek gerekir.
Bende bu kutlu gün vesilesiyle, eski adıyla Darul Fünun bugün ki ismiyle İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinin Tıbbiyeli şehitlerinden ve aynı zamanda bir spor kulübüne rengini de veren bir hadiseden bahsetmek istiyorum sizlere.
Her daim özveriyle çalışan tıpçılarımız, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Kasım 1914 ile Ocak 1916 arasında yoğun muharebelerin yaşandığı Çanakkale cephesine katılırlar. Cephe gerisinde bulunabilme imkanına sahip olmasına rağmen onlar, göğüs göğse çarpışmayı seçerler. Yalnızca doktorlarımız değil elbet, gencecik hekim adaylarımızda Çanakkale Savaşına iştirak ederler. Darül Fünun’un 1. sınıfta öğrenim gören öğrencileri, okullarını bırakarak Çanakkale’ye koşar.
1915 yılında 18 Mayıs'ı 19 Mayıs'a bağlayan gece yarısı başlayacak harbe katılacaklardır. Taarruz saati gelmeden ani bir saldırıyla karışlarılar. İçlerinde tıbbiyelilerin de bulunduğu yaklaşık 10 bin askerinden Kanlısırt adı verilen mevkide sadece 3 saat içinde 9 binini şehit verir. Çanakkale savaşları süresince kısa zaman içinde bu kadar şehidin verildiği başka bir olay yaşanmamıştır. Bu saldırıdan kurtulan tıbbiyelerimizin kalanı ise savaşın ilerleyen zamanda şehit düşer. Çeşitli kaynaklar o yıllar içerisinde Tıp Fakültesinin ölümler nedeniyle mezun veremediğini yazar.
İstanbulspor'un sarı beyaz renklerinin sarı siyaha dönüştüğünün öyküsü de yine bu kanlı saldırı da yaşanır. İstanbul Erkek Lisesi'nin eli silah tutan öğrencileri cepheye gönüllü gider. Fakat yaralanan öğrenciler, tedavileri için revir haline getirilen Karaköy Okul Binasının bir bölümüne getirilmişlerdir. İşte o zaman bu bina hastaneyi simgeleyen "sarı" rengine boyanır. 9 bin askerimizi üç saat içinde kaybettiğimiz, bir çok tıbbiyelinin şehit düştüğü Kanlısırt baskınında da, İstanbul Erkek Lisesi'nin 50'den fazla öğrencisi hayatını kaybeder. Cepheden gelen kara haberlere üzülen okuldaki yaslı arkadaşlar, şehit kardeşlerinin anısına okullarının pencere ve duvarlarının bir bölümünü siyaha boyarlar. İstanbulspor’a rengini veren sarı- siyah rengin öyküsü böyledir.
Daha nice yürek burkan dramlar yaşanmıştır Çanakkale’de. Bir hilal uğruna batan bu güneşler, sadece ülkemizin özgürlüğe kavuşmasını sağlamamıştır. Aynı zamanda, emperyalist güçlerin esareti altındaki milletlere de ilham kaynağı olmuşlardır.
Bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimizi daha sıkı korumak, ecdadımıza karşı en asli sorumluluğumuz olmalıdır. Şunu özellikle vurgulamak isterim ki; bu ülkenin kuzeylisi bir, güneylisi bir, batılısı bir, doğulusu birdir. Bunun en büyük şahidi ve ispatı Çanakkale’de yaşanmıştır.
Çanakkale Savaşında Aydınlısı, Manisalısı, Konyalısı olduğu gibi Diyarbakırlısı, Urfalısı, Hakkârilisi de savaşmıştır. O ruha uygun olarak, şimdi de bu dönem içerisinde aynı duyguyu yaşatmamız ve çözümlerimizi aynı hassasiyetlerle sürdürmemiz gerekir.
Bir yangın varsa bir yerde, bu durum tüm ülkemizi ilgilendirmelidir. Bu durumla ilgili çözümde, herkesi aynı derecede alakadar etmeli ve herkes elinden geleni yapmalıdır. Bizler bunu başarabildiğimiz sürece Çanakkale ruhunun elde ettiği zafer, bu topraklar üzerinde ilelebet sürecektir.
Hayırlı işlerinizde başarılar diliyorum