Buram buram tarih diye mi tarif etmeli, benzersiz bir coğrafya diye mi, yoksa medeniyetler müzesi diye mi demeli tarifin bir yerinde... Yedi tepeli şehrin, kiliseden camiiye çevrilmiş eserlerine değineceğiz bu yazımızda; Ayasofya-i Kebir Camii'nin tekrardan ibadete açılmasına binaen...
Hristiyanlık öncesi Roma'dan, Ortodoks Bizans'a; kısa bir Katolik Latin Devleti'nden, tekrar Bizans'a ve ardından Osmanlı ve günümüze değin, her gelen medeniyetin kendinden bir miras bıraktığı bu kadim başkentte; köklü medeniyetlerin hüküm sürmüş olması, dünya ve insanlık mirasına da fevkâlade güzel eserler bırakılmasına vesile olmuştur.
Kuruluşundan, 1453 yılına kadar; Hristiyanlık öncesinde Paganizm'in ve ardından Hristiyanlık dünyasının merkezi olan İstanbul, kutlu fethi müteakip İslâm medeniyetinin çok önemli bir merkezi haline gelmiş ve yedi tepesinden ezan seslerinin yükseldiği mübarek bir belde hâlini almıştır. Bu mübarek beldenin; İslâm medeniyetinin beşiği haline gelmesinde, pek tabii, camiiler mihenk taşıdır. Devlet-i Âliyye'de; padişahlar, sadrazam ve vezirler; şeyhülislam ve kazasker ile kadılar; ulema, vüzerâ ve süferâdan kişiler; dönemin ve bölgenin ileri gelenleri, zenginleri; ayrıca, alt ve orta reayadan olup da, 3 - 5 akçe, altın biriktirip; hem İslâm'a hizmet etmek hem de hayır dualarında yer almak vesilesi ile camii yaptırmışlardır. Bir de, Feth-i Mübîn'e kadar kilise görevi görmüş; fetihle birlikte, çeşitli zamanlarda, camiiye çevrilmiş ibadethânelerimiz bulunmaktadır, bu mübarek beldede.
Pek bilinmeyen bir husustan bahsedip, söz konusu ibadethânelerimizden bahsetmeye koyulacağım: Suriçi'nde, fetihle birlikte, öncelikli olarak, kubbeli kiliseler, farklı zamanlarda camiiye çevrilmiş olup; sadece, Balat'taki Meryem Ana Kilisesi (Kanlı Kilise) ile, Topkapı Sarayı dış avlusundaki Aya İrini; kubbeli yapıya sahip olmasına rağmen, camiiye çevrilmemiştir. Aya İrini'nin, Topkapı Sarayı avlusunda bulunması sebebiyle, saray muhafızlarının teçhizatlarının muhafaza edildiği yer olarak kullanılması nedeniyle çevrilmediği bilinmekte olup; Meryem Ana Kilisesi'nin ise, Fatih Sultan Mehmed'in fermanıyla koruma altına alındığı, kilise içerisindeki padişah fermanından anlaşılmaktadır. Kim bilir, Sultan Mehmed; belki de, Meryem Ana Kilisesi'nin hüzünlü hikayesini bilmekte idi ve kiliseyi koruma altına almıştı...
Gelecek hafta sizlere Meryem Ana Kilisesi'nin hikayesinden bahsedeceğim.
Selam ve dua ile, Allah’a emanet olunuz…