Birkaç gün önce Afganistanlı bir arkadaş bana, Azerbaycan ile ilgili, güvenilir haber ajanslarında bile yayınlanan bir haberin, doğru olup, olmadığını sordu. Haber, Azerbaycan’da ezanların susturulduğunu ve hoparlörden ezan verilmesinin yasaklandığından bahsediyordu. Haberi öyle ajanslarda veriliyor ki, inanmamak mümkün değil. Hatta ilk başta ben de inanmıştım. Fakat haberi, Azerbaycan medyasından araştırınca, haberin yanlış olduğu ortaya çıktı.
Azerbaycan medyası Türkiye basınını yakından takip ediyor. Bu sebepten Türkiye de çıkan her haber, Türkiye gibi Azerbaycan’da da yankı yapıyor. Hele-hele Azerbaycan ile ilgili haberler…
Anlaşılan, haber Azerbaycan basının da dikkatini çekmiş olacak ki, bu olay üzerine Azerbaycan’daki bazı basın organları, haberi teyit etmek için Azerbaycan’ın Diyanet İşleri Başkanlığı konumundaki Kafkas Müslümanları İdaresiyle görüşmüşler. Kafkas Müslümanları İdaresinin sözcüsü de, bu haberin 9-10 yıl önceki bir olay olduğunu ve meselenin çoktan çözüme kavuştuğunu söylemiş.
Ben kendim de, o zamanlar Azerbaycan’daydım ve o süreci biliyorum. Ancak bu mesele ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra hallolunmuştu. Ancak üzerinden yıllar geçtikten sonra Türkiye basınında bu meselenin gündeme gelmesi düşündürüyor insanı…
Hazır konu ezandan açılmışken, bir hususu da dile getirmek istiyorum. Camiler Allaha ibadet edebilmemiz için yapılan mabetlerdir. Bir nevi Allahın evleridir. Camiler ile ilgili birçok ayet ve hadis, bu meselenin ne kadar önemli olduğundan bahsediyor. Türkiye, cami sayısı açısından diğer Müslüman ülkelerden çok daha ileridedir. Ancak maalesef, bu konuda da sıkıntılarımız var. Bizzat şahit olduğum için biliyorum, Konya’da mahallelerin birinde, yeni atanan imam, caminin yıllardır bakımsız kaldığını ve elden geçirilmesi gerektiğini fark etti. Bunun için de, hummalı bir çalışma başlattı. Fakat, cami cemaatından bazı şahıslar caminin masrafını fazla bularak, bunun israf olduğunu söylediler. Eyvallah, bende o buna katıla bilirdim, ta ki, bunu söyleyen adamın evini görünceye kadar… Zira, adamın evin bildiğiniz dayalı döşeli evdi. Maşallah, hiçbir şeyden kaçılmamış. Bunu görünce insanın aklına şu soru geliyor: kendi evin için yapınca kesenin ağzı sonuna kadar açılıyor da, Allahın evine sayılan camilere gelince mi israf oluyor? Haşa! Kimsenin malında, mülkünde gözümüz yok fakat, cami için israf diyen adamlar elerini vicdanlarına koyup bir de kendi evlerine baksalar keşke….
Temas etmek istediğim bir diğer husus da, bazı mekanlarda, resmi veya gayr-i resmi dairelerde mescitlere ayrılan yerin çok kötü olmasıdır. Bazen mescitleri pis, merdiven altı, nem kokan kuytu köşeler, insanın bir girince bir daha oraya yaklaşmayacağı yerlere veriyorlar.
Umarım yetkili kişiler bu yazıyı okur da, mescitlere ve camilere gereken önemi verirler. Zira biz, şehrin temelini mescit ile atıp, onu hayatın merkezi haline getiren bir medeniyetin mensuplarıyız...