Mona Lisa Gülüşü adlı film vardı hatırlar mısınız Julia Roberts, 50’li yıllarda bir kasabada koleje sanat tarihi öğretmeni olarak gelen Katherine’i canlandırıyordu. Katherine film boyunca kadınları eve hapseden (!) küçük kasaba zihniyetiyle savaşıp başarılı, yetenekli, zeki öğrencilerinin ev kadını olmaması için elinden geleni yapar. Okul yönetimini karşısına almak pahasına kızları eğitimlerine devam edip ekonomik özgürlüklerini kazanmaları yönünde destekler. Film, konusu her ne kadar küçük bir kasabada geçse de dönemin genel karakteristiği ve Batı toplumunda kadınların çalışarak statü elde etme mücadelesi hakkında fikir veriyor.
Gerçekte ise asıl hikaye bundan sonra başlıyor. Çünkü mücadeleyi kazanan kasaba kızları çok değil otuz sene sonra yemek yapmak, bir evi çekip çevirmek ve hatta düğme dikmek için bile Martha Stewart’a başvurmak zorunda kaldılar. Kurabiye pişirip ev düzeniyle ilgili püf noktaları veren Martha ironik bir şekilde kadınların yeni rol modeli oldu. Bir iş veya üretim faaliyeti olarak görülmeyen ev kadınlığını pazarlayarak multimilyoner olan Martha’nın annelerimizden tek farkı ise bütün işleri ekranda yapmasıydı.
Çalışma eğiliminin artmasında toplumda saygın bir konum elde etme ve kendini değerli hissetme arzusunun ciddi rolü olduğu söylenebilir. Ücretli bir işte çalışmayan kadınların müşterek mesleği olan ev hanımlığının çağrıştırdığı olumsuz anlamlar da kadınların kendilerine başka ünvanlar aramasına sebep oluyor. Toplumda sürekli tüketen ve zamanını faydasız işlerle öldüren birey imajıyla var olmak istemeyen kadın kendisine alternatif olarak sunulan iş hayatına çoğunlukla gözü kapalı dalıyor.
Kadınlarımızın bugün içine düştüğü yanılgılardan biri de kabiliyetlerini toplumun yararına kullanmayı ekonomik istihdam ile eşdeğer görmeleri malesef ....
Ama son olarak şunu söylemek isterim ki;
Toplum sizi başarı kurallarını gerçekleştirdiğiniz için takdir eder, size değer verir. Çocuk yetiştirme ve ev hanımı olma meselesini küçümseyenler, insanlardaki sabır duygusunu da unutturuyorlar. Ya da hepsinin birlikte yapılabileceğini düşündürerek hatta bunu dayatarak; kadınları ve aileleri yoruyorlar. Yorgun bir aile, niteliklerini yitirmiş oluyor. Sonraki nesillerin aile algısını, evlilik tercihlerini, hayattaki önceliklerini belirliyor. Sonuçta biz de, Avrupa’da olduğu gibi nüfus yaşlanması problemini konuşur hale geliyoruz. Hiç kimse insanlarca kıymet atfedilmeyen bir işle yıllarını geçirmek istemez. Eşyanın, somut olan her şeyin bir modası olduğu gibi, soyut konularda da takip edilen bir moda, akım var malesef çalışmak ‘in’, annelik ‘out....Kalın efendim sağlıcakla