Başörtüye yönelik ön yargılar azaldıkça geçmişin cahil söylemleri aklıma geliyor. Merve Kavakçı meclise girdiğinde kıyameti koparanlar, şimdilerde kılık kıyafet serbestliği üzerinden nutuk atmakta.
Medya ve siyaset dünyası başta olmak üzere, hala aktif bir şekilde gündemde olan bu isimler, zıt karaktere bürünme ve bulunduğu kabı almanın en somut örnekleri.
Başörtüsü zulmünü yapanların yada savunanların bugün, demokrasi ve özgürlük alanlarında konuşmasını algılayabildiğim anlar oluyor elbet. Lakin ne yaparsam yapayım özgürlük heykeli misali gururla boy gösteren bu ağabeylerin ya da ablaların, din uzmanı kesilmelerini anlayamıyorum.
Eğer inançta samimiyet ve bilgi arıyorsak bu kişilerin bilir kişi olup konuşmalarını nasıl açıklayacağız. Çene ishali olup hiç susmayanlar meydanı boş buldular. Gerçi hep böyle olmuştur. Mazlum insan sessiz olur. İnancı yüzünden acı çekenler, yürekleri kırgın bir kenarda “İlahi adalet” diye sevinirler. Buna karşın dönem insanları konuşur onların yerine.
Neyse nasılsa kalplerden geçeni bilen, en iyi yargılayıcıdır. Yüreğiyle iman edip, gönülden inananların topluma örnek olmak adına meydanlarda olmaları gerekir ama geride kalmak onların kararıdır.
Başta İskender Pala gibi yazarlarımız ve çok değerli alimlerimiz olmak üzere, mağdur insanların yaşadıklarını yada toplumun geçmişten günümüze geldiği noktayı aktaranlar, çok şükür ki meydanı tamamen sahipsiz bırakmıyorlar.
Onlar olmasaydı sanırım bu gidişle İslam’a ait değerli ekranlardan ateist isimler yorumlayacaktı.
Bazı dönemler bilgisiz kişilerin popülerliğine kızsam da, geçmişi düşündüğümde “Şu sürece gelebildiğimizi gördük ya kim konuşursa konuşsun” demekten alamıyorum kendimi. Öğrencilerin okula başörtülü girebileceğini düşünmek bile hayalken bugün kılık kıyafet serbestliği konuşuluyor.
Ve en önemlisi bu konudaki önyargılarımız ve korkularımızda azaldı. Halbuki özellikle doksanlarda başörtüsü hakkında neler söyleniyordu neler. Eskiden bırakın kamuda bu kavramların konuşulmasını, bilakis eşi memur olan hanımların ilk yaptıkları örtülerini çıkarmak olurdu. Oğlu askeriye gibi kurumlara başvuranlar, daha evrak gönderilirken saçlarını açarlardı. Başörtüsünü çıkartıp fotoğrafçının koltuğuna oturduklarından, yapışmış saçlara şaşkın bakışlar eklenirdi. Köylerdeyse zülüf denilen saç dekoltesi eşliğinde kızlar gezinirdi. Arkadan iki örük uzatılır, yalnızca tepe kısmı örtülürdü.
Saçını kapatmak yalnızca namaz tülbentiyle yaşlanınca yapılması gereken eylem olarak görülürdü. Genç olmasına karşın saçını kapatanlar,evinde kadın-erkek ayrı oturanlara da yobaz gözüyle bakılırdı. Namazda, başörtüsü gibi yaşlılık eylemi olarak değerlendirilirdi. Allah’a secde eden gençlere içleri geçmiş gibi davranılırdı.
Sonrada hiç sevmediğim ve her dönem beni tiksindiren meşhur yorumlar süslerdi konuşmaları “Ben namaz kılmıyorum ama kalbim kılanlardan daha temiz” . Hele birde çarşaf giyenlerin, içlerine başka hiçbir kıyafet giymediği konuşulurdu. Yüz kızartıcı suçlardan yakalananların kara kara yüzlerini bile kapatan çarşaflara girdiği dedikoduları fısıltılı gazetesiyle yayılırdı.
Başkalarının ibadetini bile değerlendirme hatta kıyaslama cahilliği yapılabilirdi. Kimsede bunu yadırgamazı ve söylemler geniş kitlelere ulaşırdı.
Bu örnekler bile gösteriyor ki bizim toplumumuzda İslam ve başörtüsü alanlarındaki cahillik geçmiş yıllarda daha yaygındı. En basitinden o dönemlerde çekilen filmleri düşünün. Çıkarcı ve rüşvetçi olmayan tek bir köy hocası yada imamın olmadığı yapım yok.
Başörtüsüne yönelik bu kanılar iki binli yıllarda farklı şekiller almaya başladı. Benim kalbim daha temiz yerine modern İslam diyen cahiller türedi. Bu konuyla ilgili başka söylemlerde mevcut. Örneğin son çıkışıyla gündeme gelen Süheyl Batum’u düşünün. Dinin istismar edildiğini savunuyor ve başörtüsü de buna alet edildi diyor. Hatta duyunca midemi kaldıran bir ifadeyle sıkma başlar diye başlıyor söze.
Sanırım şartlar ve zaman ne kadar değişirse değişsin, laiklik ve din istismarı kelimelerine yüklenilen anlamlar değişmeyecek. Özellikle 28 Şubat sürecini savunanlar bu sözleri ne kadar çok dile getirdiler.
Papağın misali aralıksız tekrarlayıp durdular “Din istismarcıları ülkeyi İran’a benzetecek” diye.
Hiçbir ülke tarihinde böylesine ucuz, böylesi anlamsız ve bir o kadar da imkânsız olan bir düşünce geniş kitlelere ulaşmamıştır.
Bir düşünseler fark edecekler aslında. Türkiye, şayet Anayasa’sı tüm kurallarıyla birlikte, yönetim anlayışı ve halk yaşayışı dini merkezli olsa bile İran’a benzeyemez.
Çünkü , bu iki ülke inanç bakımından farklıdır. Şia olan İran, tarihinin hiçbir döneminde ülkemize yakın durmamıştır. Onlar , Sünniliği hep tehlike olarak görmüştür. Bugün İran’ın Suriye’ye bu denli destek vermesinin nedeni de budur. Çocukları çengele geçirip öldüren bir zorbayla, aynı tarafta yer alan İran’a benzeyeceğimiz düşünmek bile absürttür.
Ayrıca, ülkemizde inanç boyutu ister derin ister yüzeysel olsun, hemen hemen hiç kimse Hz. Ebubekir başta olmak üzere diğer halifelere ve akabinde Hz.Ayşe’ye hakaret etmez. Bizim İran’a benzeyebilmemiz için en başta Anadolu’da konulan milyonlarca, Ömer , Osman isimlerini silmemiz gerekir.
C;ahiliğin sonu yok . Çünkü bu anlamsız söylemlerin aynıları Suudi Arabistan içinde geçerli. Merak ediyorumda yönetimi aşağı yukarı iki yüz senedir Vahabi olan bir ülkeye nasıl benzeyebiliriz?.
Kaynağa yani Kur’an ‘a inmeden akabinde hadislerden bihaber yaşıyan, İslam’a dair bilgileri yalnızca kulaktan dolma bilgilerle sınırla kılın bir toplum olduğumuz sürece bu tür gereksiz söylemler devam edecek.
Aktardıklarıma ilginç bir örnek daha vermek istiyorum. Muhteşem Yüzyıl dizisinde Ebu Suud’un bir konuşmasında Yunus Emre’yi kafirlikle suçladığını ve haklılık payı olduğunu savunanlarla bizzat kendim karşılaştım. Ne kadar acı. Bir İslam aleminin sözünü dizi aracılığıyla öğrenip, en güzel Hak aşıklarından Yunus Emre’yi kafirlikle suçlayabilmek cahillikle değil de neyle açıklanabilir.?
Dizilere göre tarih öğrenip, bilmeyen kişilerin İslam’a yönelik tespitlerini can kulağıyla dinleyen ve akabinde başkalarına satan bir millet olmak bizlere yakışmaz.Birde kendi düşüncesi olmayanlar başkalarının piyonu olurlar yada çabuk gaza gelirler.
Bu ülke cahilliği uğruna çok can kaybetmedi mi?.Artık yeter. Bilmeyenler sussun lütfen.
Selam ve dua ile