Kıymetli kardeşlerim bu hafta sizlerle her gün beş vakit minarelerden yükselen sese kulak vereceğiz.
Ezan (Arapça: الأذان), İslam dininde namaz vaktinin geldiğini insanlara bildirmek için yapılan çağrıya verilen isimdir. Ezân-ı Muhammedî olarak da adlandırılır. Ezan okuyan kişiye müezzin denir.
Arapça’da “duyuru, ilan, çağrı” anlamlarına gelen “adhan” sözcüğünden Türkçeye geçmiştir. Kökeni Türkçedeki “izin” sözcüğünün de kaynağı olan Arapça “idin” (kulak verme) sözcüğüdür.
Dünya hayatının zorlukları ve sıkıntılarına karşı Alemlerin Rabbi olan Allah c.c kulunu huzuruna çağırmasının adıdır ezan.
İslam’da ilk ezan 622 yılında okundu. Ezandan önce Müslümanları namaza çağırmak için çeşitli yöntemler kullanılmaktaydı. Sabit bir yöntemde karar vermek üzere Hz.Muhammed s.a.s de katıldığı istişare toplantılarında ortak bir karara varılmamış olup daha sonraları sahabeden bazı kimselerin (Abdullah bin Zeyd) gördükleri rüyalar sonuncunda mevcut ezan kullanılmaya başlanmıştır. Muhammed’in emriyle ilk ezan Bilal-i Habeşi tarafından okunmuştur.
Günde beş defa Rabbimizin huzuruna bizi çağırmasındır.Miraca yükselmek için bize bir sesleniştir.Nadr b. Süfyân (r.a.), Ebû Hüreyre’yi (r.a.) şöyle derken işitmiştir:
“Resûlullah ile birlikteydik, derken (namaz vakti girdi ve) Bilâl kalkıp ezan okudu. Bitirdiğinde Resûlullah şöyle buyurdu: ‘Kim gönülden inanarak bunun söylediklerini söyler (ezanı tekrar eder)se cennete girer.’” (Nesâî, Ezân, 34)
Bir diğer hadisi şerifte şöyle nakledilmiştir.
Enes b. Mâlik’ten (r.a.) nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Ezan ile kâmet arasında yapılan dua geri çevrilmez.” (Ebû Dâvûd, Salât, 35)Ebû Hüreyre’den (r.a.) nakledildiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar ezandaki ve birinci saftaki (sevabı) bilselerdi, ezan okumak ve birinci safta yer almak için aralarında kura çekmekten başka bir yol bulamazlar ve (sonunda) kura çekerlerdi...” (Buhârî, Ezân, 9; Müslim, Salât, 129)
İşte kardeşlerim bizler Ezanı Muhammed i ye ne kadar önem veriyoruz.Bir dostumuz, arkadaşımız bizi çağırsa hemen onun yanına gitmek isteriz.Ama bizi yaratan bizi yoktan var eden alemlerin rabbi olan Allah’a bizi huzuruna çağırdığında biz bu sese kulak veriyormuyuz?Yoksa “Sonra kılarım” mı diyoruz.Veya yaşım genç bana ölüm gelmez mı diyoruz.Unutmayalım kardeşlerim ayette dediği gibi “Her canlı ölümü tadacaktır.Amellerinizin karşılığı ise, ancak kıyamet günü size tam olarak verilecektir. Artık kim ateşten uzaklaştırılıp Cennete sokulursa işte o (kişi) gerçekten kurtulmuştur.(Ali İmran 185)
Bize ölümün her an geleceğini bilip ona göre yaşamalıyız.
Peygamber efendimiz s.a.s şöyle buyuruyor.”Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i: ‘Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız?’ der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.”(Tirmizî, Mevâkît 188; bk. Ebû Dâvûd, Salât 149; Nesâî, Salât 9; İbni Mâce, İkâmet 202)
Bizlerde ölüm gelip bize çatmadan son nefesinizi vermeden bu çağrıya kulak verelim.Huzuru başka yerde aramayı bırakıp bize huzur veren alemlerin Rabbine kalbimizi ve gönlümüzü açalım ve samimi bir kul olalım.Sözlerime Ezan duasının öneminden bahsedip son vermek isterim.
Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Kim ezanı işittiği zaman: Ey şu eksiksiz davetin ve kılınacak namazın rabbi Allahım! Muhammed’e vesîleyi ve fazîleti ver. Onu, kendisine vaadettiğin makâm-ı mahmûda ulaştır, diye dua ederse, kıyamet gününde o kimseye şefâatim vâcip olur.”
Buhârî, Ezân 8, Tefsîru sûre(17), 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 37; Tirmizî, Mevâkît 43; Nesâî, Ezân 38; İbni Mâce, Ezân 4