Ah, Burokratik vesayet...
Ah...
Hiç vazgeçmeyeceksin...
Burokrasinin vesayet tesis edecek gücü kalmayınca siyasetin iradesini maniple ederek, itibarsızlaştırarak yeni bir tür vesayet tesis etmeye çalıştığını söylediğimizde 'komplo teorisi' yazdığımızı iddia eden dostlar oldu.
Cumhurbaşkanımız 'en düşük memur maaşı 22 Bin lira olacak' diyerek % 100’ü bulan cumhuriyet tarihinin en büyük memur maaş zammını irade buyurmasına rağmen burokrasi, cumhurbaşkanımızın bu iradesini maniple etti. Burokrasi, ayak oyunları ile en düşük memur maaşını 20-21 Bin’lere düşürerek Cumhurbaşkanımızın iradesi yok saydı.
10 Bin lira ile memur maaşlarına tarihi zam yapan devlet, söz verdiği BİN lirayı vermez mi!
İşte bu BİN lira burokratik vesayetin aparatıdır, ‘Gerçek güç benim’ hadsizliğinin sinsice tezahürüdür.
‘15 Temmuzda memur maaşları hesaplara yattığında ne olacak?’ söyleyelim;
1-2 bin kişiyi geçmeyen 22 Bin liranın altında maaş alan memurların bordroları boy boy yayınlanarak devletin sözü yere düşürülecek, cumhurbaşkanımızın iradesi akim bırakılacak…
10 Bin liralık % 100’e varan artış gündem olmazken, burokrasinin iktidar oyunun aparatı 1000-1500 liralık eksiklik konuşulacak, manşet olacak…
Memur maaşlarının hangi kalemden verilmesi gerektiğine dair tartışmalarda da burokrasinin maniplasyon gücünü gördük. Seyyanen zammın Ek Ödeme olarak formule edildiği için emekli maaşlarına yansımadı. Emeklilerimizin bu beklentisinin karşılanmayışı haklı bir tepkiye dönüştü. Sonrasında Cumhurbaşkanımızın ‘emekliler niye kapsam dışı tutuldu!’ fırçasından sonra bazı düzenlemeler yapılmaya başlandı ama…
Cumhuriyet tarihinin en nitelikli memur zammına ne memurlar sevinebildi, ne de siyaset…
Halbuki seyyanen zam taban aylık’ta yapılsa idi herkes mutlu olacaktı.
Bu, burokrasinin ilk maniplasyonu değil. Aynı burokratik maniplasyonu seçimden önce emekli maaşlarının tabanının 7500 liraya yükseltilmesinde de gördük. 5500 lira olan en düşük emekli maaşı 2000 liralık artışla 7500 liraya çıkarılırken 7-8 bin lira bandında maaş alan emeklilerde hiç bir artış yapılmadı. Kademeli bir artış veya seyyanen 2000 liralık artış öngörülse idi bütün emekliler memmun olacak belki de seçim 2. Tura kalmayacaktı.
Sonuç;
Burokrasi güçlü siyaset istemiyor, güçlü lider istemiyor. Siyasetten beslense dahi, liderin gölgesinden yararlansa dahi, güçlü lider istemiyor…
Siyaset kurumu, burokrasinin bu düşünme sistematiğini çözmeli, gücünü görmeli, dengeleyecek araçlar tesis etmelidir. Burokrasiyi dengeleyecek yegane güç ise Sivil Toplum Kuruluşlarıdır özellikle de sendikalardır.
Sendikalar, burokrasinin tüm veri kaynaklarına ulaşabilmektedir.
Burokrasinin insan kaynağı ile aynı insan kaynağına sahiptir.
Siyaset kurumu, devlet bilgisine sahip, alanında uzmanlaşmış burokrasiyi kontrol etmek istiyor ise sendikalar ile etkili bir iletişim zemini tesis etmelidir.
Türkiye için de, demokrasi için de başka seçenek yok…
Bu düşünme sistematiğinin yaygınlığını ifade etmek için söylüyorum;
Geçen haftalar içinde bir üniversitemizde üniversite ölçeğinde burokrasi çok basit, rutin ve meşru bir talebi, memmuniyetsizlik üreten bir icraata hatta krize dönüştürmeyi başarmıştı da üniversitemiz rektörünün özel mudahelesi ile kriz çözülmüştü.
Burokratik refleksler her düzeyde aynı…
Bugün toplumsal çatışma üretmek üzere olan bir soruna daha değinmek istiyorum.
Kira sorunu…
Gün geçmiyor ki ev sahibi, kiracı kavgası medyada manşet olmasın.
Geçen hafta 12 ilimizin merkez ilçeleri ile Akşehir, Ereğli gibi ilçeleri de dahil ederek 2+1 ve 3+1 dairelerin kira bedellerini sahibinden.com sitesini baz alarak son 45 günün ilanları üzerinden bir analiz yaptım.
En yüksek ve en düşük kira bedeli olan % 20'lik kısmı tasnif dışı yaptım. Kiraların;
% 16’sı 6-9 Bin aralığında,
% 34’ü 9-12 Bin aralığında,
% 32’si 12-15 Bin aralığında,
% 12’si 15-18 Bin aralığında idi.
Ücretli çalışanların yarıya yakınının asgari ücret aldığı ülkemizde, dairelerin % 80’den fazlasının kirası asgari ücretin üzerinde. Aile, tüm geliri ile barınma ihtiyacını ancak karşılayabiliyor.
Barınma asli ihtiyaçtır.
25 milyon hane halkımız var ve bu 25 milyon hane halkı için 40 milyon konutumuz olmasına rağmen ve kiralık ev bulmak imkansız gibi bir şey.
25 milyon hane halkı içinde 7 milyonu kiracı. 3 milyona yakın kiracı ise aynı zamanda ev sahibi.
Son 10 yılda;
Hane halkı sayısındaki artış, yıllık 300-350 Bin civarındadır.
Yılda 600-700 Bin konut üretebiliyoruz.
On yıllardır hane halkı artışının 2 katı konut üretiyoruz ama kiralık ev bulmak imkansız. Bir anormallik var. Sayılar ile sahadaki gerçekler örtüşmüyor. Yani?..
7 milyon kiracı ile evsahibi arasında çatışma üretmek için kurgulanmış kirli bir aklın devrede olduğu açık. Toplumsal kriz üretmeye matuf bu strateji başarısız kılınmak zorundadır. Bu amaçla bazı düzenlemeler acil yapılmalıdır.
İlk olarak stabilite sağlanana kadar 2 yıl süre ile tahliye davaları ertelenmelidir. Ev sahibi ile kiracı arasındaki ihtilafları çözmek üzere Tüketici Hakem Heyetlerine benzer bir formda kaymakamlıklar bünyesinde bir yapı kurulmalıdır.
Oturma izni alınmış konutların boş tutulması engellenmelidir. Bu amaçla Merkezi Kira Ofisi kurularak kiralama işlemleri bu ofis kanalı ile gerçekleştirilmelidir. Bu ofis, aynı zamanda bir sigorta sistemi ile evsahibinin kira gelirini garantilemelidir. Bu ofisin yönetiminde Belediyeler, Kaymakamlıklar, Esnaf Odaları ile Sendikalardan temsilciler bulunmalıdır. Bu ofisin asli görevi çıkar çatışması yaşayan ev sahibi ile kiracı arasındaki ilişkiyi minimize etmek olmalıdır.
İskanı alınmış ancak kiralama işlemi tesis edilmemiş konuttan ‘emsal kira geliri stopajı’ yükümlüğü getirilmesi ile bütün konutların kiralanması sağlanabilir.
Son olarak, asgari ücret seviyesinde maaş alan kitleleri ev sahibi yapacak sürdürülebilir kira-konut sertifikası sistemi üzerine kafa yormak gerekmektedir.