Bunlar mı ülkeyi yönetecek?

İsmail Yaşa

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve İyi Parti (İP) öncülüğündeki Millet İttifakı’na birkaç küçük partinin eklemlenmesiyle oluşturulan “6+1 Güçlendirilmiş 28 Şubat İttifakı” daha şimdiden çatırdamaya ve oturdukları yuvarlak masa sallanmaya başladı.

Cumhur İttifakı’nın adayı aylar öncesinden belliyken sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirme amacı etrafında birleşen partilerin henüz adaylarının kim olacağı dahi belli değil.

Adaylık için adı geçenler arasında ciddi kavga var.

Bu gerçeği gizleyebilmek, kamuoyu önünde birlik ve bütünlük içinde oldukları görüntüsü verebilmek için seçim öncesine kadar aday hakkında konuşmama kararı almışlar.

“Adayımızı açıklarsak paçavraya çevirirler” diyerek adaylarını kamuoyundan gelebilecek eleştirilerden uzak tutup emrivaki yapmak istediklerini söylüyorlar.

Oysa demokrasilerde olması gereken şeffaflıktır ve adayın kamuoyu tarafından her yönüyle tanınması gerekir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan yıllardır göz önünde ve seçmenden gizleyip saklayacak hiçbir şeyi yok.

“6+1 Güçlendirilmiş 28 Şubat İttifakı” bileşenlerinin anlaşamadıkları ve susmakla aşabilecekleri tek şey aday olsa keşke.

Ağızlarını açtıkları anda ister istemez birbirlerine darbe vuruyorlar; birlik ve bütünlüklerinin kocaman bir yalan olduğu ortaya çıkıyor.

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal’dan geçenlerde öyle bir açıklama geldi ki, yenir yutulur gibi değil.

Uysal, cumhurbaşkanı adaylığı için ölçülerini açıklarken kriterlerden birinin “20 yıllık AK Parti döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak” olduğunu söyledi.

Yani söz konusu dönemde AK Parti’de görev üstlenenleri kategorik olarak dışladı.

Masadaşları Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın üstünü çizdi.

DP Genel Başkanı’nın bu açıklaması muhalif ittifaka bel bağlayanları hayal kırıklığına uğrattı ve “Fındık kadar beyni olan bunu söylemez” şeklinde eleştirilere yol açtı.

Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da geçenlerde bir televizyon programında yaptığı açıklamayla ittifak ortağı Davutoğlu’nu hedef aldı.

Suriye’de akan kandan Türkiye’nin sorumlu olduğu iftirasını atan Karamollaoğlu, “Suriye'yi karıştıran ilk adımları Türkiye attı, AK Parti attı. Suriye kan gölüne döndü” dedi.

O dönemde Türk dış politikasını yönlendiren kişinin Davutoğlu olduğunu, Suriye rejimi yanlılarının sırf bu nedenle kendisini ağır ifadelerle suçladıklarını bilmeyen yok.

Hatta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Davutoğlu için “Türkiye'nin gelmiş geçmiş en çapsız Dışişleri Bakanı” demişti.

Gelecek Partisi (GP) Genel Başkanı’nın ve etrafındaki Suriye devrimi yanlılarının Karamollaoğlu’nun asılsız suçlamasına itiraz etme cesaretini gösterip gösteremeyeceklerini bekleyip göreceğiz.

SP Genel Başkanı, Erdoğan düşmanlığında birleştikleri masayı sarsacak bir başka açıklama daha yaparak üçüncü bir ittifak kurulabileceğinden söz etti.

Artık oyla ve hülleyle Meclis’e girme yolu yeni seçim yasasıyla kapanınca “6+1 Güçlendirilmiş 28 Şubat İttifakı” partilerinin dengeleri bozuldu.

“İttifak içinde ittifak” görüşünü ortaya atan Karamollaoğlu uyanıklık yaparak masadaki küçük ortakları SP çatısı altında toplamaya ve partisinin oylarını artırmaya çalışıyor.

İttifakın en küçük ortağı DP’nin Gültekin Uysal’ı İP listesinden Meclis’e göndermekten başka bir amacı olmadığı ve öneriyi reddettiği söyleniyor.

Diğerlerinin de egoları muhtemelen SP listesinden aday olmalarına izin vermeyecektir.

Babacan, “Altılı masada otururken başka alternatifi konuşmayı etik bulmayız” bahanesiyle Karamollaoğlu’nun önerisini çoktan geri çevirdi bile.

Allah aşkına söyleyin, bunlar mı Türkiye’yi uyum içinde yönetecekler?!.