Ramazan ayının yarısını geride bıraktık, bu bereketsizlikle bir de bakmışız bayram da gelmiş. Koronavirüs birçok şeye bahane oldu. Tekdüze geçen günler, eksik ibadetler, bugün-yarın yapacağım diye sürekli ertelenen kararlar. İç dünyamızda bütün tutarsızlıklarımıza rağmen yine iyiyiz. Ülke gündemi, siyaset felaket durumda. Yalan-dolan, algı operasyonları, her gün yeni birini linç etme, ülkemizden nefret etmek için yeni bahaneler bulma. Allah korkusu mu, ne gezer. Onların kalpleri temiz(!)
Son birkaç ayda hiçbir şey normal değildi. Bu süreçte Ramazanın da normal olmasını beklemiyorduk ama tuhaf olan çok şey var. İnsanların büyük bir kısmı evde, boş vakitleri çok. Özellikle 20 yaş altı çalışmayan kitle ve 65 yaş üstündekiler bu Ramazanı çok daha iyi değerlendirebilirdi. Elbette mutlaka iyi değerlendirenler vardır ama maalesef onların istisna oldukları kesin. Çünkü Ramazan ayındaki o manevi ruh, bereket bu yıl pek yok. Niyetim nerede eski Ramazanlar geyiği yapmak değil, bu Ramazan bizim için bir fırsattı değerlendiremedik. Üzerimizdeki ölü toprağını atıp, gündelik koşuşturmadan kendimizi soyutlayıp pekâlâ bu Ramazanı iyi bir şekilde değerlendirebilirdik beceremedik…
Nasıl bir canımız varsa artık bu kadar imkânın içerisinde sıkılmaktan bıkmadı. Kendisinin emrine amade olduk ama yine de memnun edemedik. Memnun edemeyeceğimizde belli. O yüzden Ramazanın kalan günlerinde bari biz değil de o bize uyum sağlasın. Bırakın sıkılacaksa yine sıkılsın. Bugüne kadar ne yaparsa yapsın nefsini memnun eden olabilmiş mi? Zaten öylesi mümkün olsa nefsinizi terbiye edin demezler, onunla iyi geçinip memnun edin denirdi… Ramazandan bu yıl anladığım iftar vakitlerinde camı açtığımda duyduğum ezanla birlikte evimizi dolduran, serinlik katan anlamlandıramadığım bir uğultu ve elbette sabah ezanları. Ne kadar erken kalkarsak kalkalım, sabah ezanının okunmasına çok kısa zaman kala son birkaç yudum su içme telaşı ve balkona çıkıp, bomboş cadde ve sokağa bakıp ezanı dinlemek. Bunun dışında maalesef kendi adıma bu yıl Ramazana uyum sağlayamadım. Çevremden duyduğum kadarıyla yalnızda değilim. Bu iyi bir birliktelik değil…
Gurbette Ramazan her zaman zordu, bu yıl yasaklarla birlikte daha da zor oldu. Bir mucize olmazsa bayramdan da ümidimizi kestik. Otuz yılı aşan ömrümde ilk defa Konya’dan bu kadar uzak kaldım, daha ne kadar kalacağımda meçhul… Ankara’da yaşamaya gurbet dememe burun kıvıranlar oluyor ama yaşamayan bilmez. Bazen bir şeylerin kıymetini bilmek için ondan uzak kalmak gerekir ya bu Ramazanda bize öyle oldu. Ailecek yapılan iftarlar, teravih namazları, teravihten sonra çarşıda arkadaşlarla buluşmak resmen lükse dönüştü. Kıymet bilmek derken çok şükür Konyamızın kıymetini Konya’da yaşarken de biliyorduk, şimdide biliyoruz. Hatta biraz takıntılı, saplantılı seviyoruz Konya’yı. Bu sevgimizi başkalarının anlayıp anlamaması da açıkçası umurumuzda bile değil…
***
Bu yıl Hıdırellez’de korona günlerinde arada kaynadı gitti. Her Hıdırellez’de olduğu gibi yine dileğimizi gül dalının altına bırakıp, geçen yıl ki dileğimizi hatırlayıp gülümsedik. Hızır ile karşılaşma ihtimalimizi düşündük. Bu sözde modern çağda Hızır Aleyhisselam ile karşılaşsak ne dileriz meçhul. Çünkü o kadar saçma sapan günübirlik isteklerimiz var ki, yarını düşünmüyoruz. Herkesin yarın anlayışı bile farklı. Yarın ne zaman bilmiyorum ama bugünden sonraki gün olmadı kesin…
Buruk, bunalmış, kendimizi iyi hissetmediğimiz bir Ramazan ayını idrak demeyelim de geçiştiriyoruz. Umudumuz kalan günlerinde ve elbette Kadir gecesinde olsun. En azından kalan günlerin kadrini kıymetini bilmeye çalışıp, nefisimizle ilişkimizde dominant olmanın gayretini güdelim…