Bencillik, insanların bazı konularda istediklerinin olması gerektiğine dair düşüncelerini doğru bulanların düşünce yapısında yaşar. Oluşan duruma göre bencillik kavramı değişime uğrayabilir, bu konuda bir isyanım yok. Ancak şöyle ki, bir topluluğun bencil olması ve kendinden gelecek kuşaklara da bunu aktarması dünya üzerindeki en tehlikeli hareketlerden biri olabilir. Çünkü her insanın kendinden bir parça olana, ona, vermek istediği güzel mesajlar vardır. Ancak bunu onda işleyiş şeklinin gösterdiği değişim o çocuğun karakteriyle biçimlendiğinde ya bir uçuruma sürükleniyor miniğin yaşamı, ya da doğru olanı bulup ona yöneliyor ve topluma kazandırılabilecek bir birey haline geliyor. Bunu söylemekten hiç sıkılmadım, sıkılmayacağım. Çocukları yönlendirdiğimiz taraf nereyse oraya alışıyor ve yıllar sonra o alana karşı nefret bile duysa verdiği emeklerin boşa gitmemesi için o yönde ilerlemeye devam ediyor. İnancın bir çocuğun üzerindeki etkisinin fazla olduğunu düşünüyorum. Yasaklar bazen fazla kısıtlayıcı gelebilir, bunu sorgulayacak, şimdi olmasa da bir gün mutlaka. O yüzden ona her birinin sebebini doğru bir şekilde açıklarsanız, bağ kurmasını ve mantığına oturmasını sağlarsanız milletimizde kurtardığımız her bir hayat bizim için umut olur. Seçimleri konusunda özgür olduğunu bilen bir birey, başka hayatlara müdahale etmesinin bir hata olduğundan haberdar olan bir birey yetiştirin.
Henüz geç olmadığını bildiğiniz anlara güvenin ve doğruya yöneltmenin her daim bir sorumluluk olduğunu unutmayın. Genelde hiçbir şey için geç değildir, derim. Ancak şu an kurtarılmayan hayatları iyileştirebilecek tedavi ya köklü bir değişimdir ya da farklı bir düzen. Zorunluluk; baskı altında kalıp istemsizce saygı duymaktır, sevmenin bir lanet olduğuna karar vermektir. Kendi aklını kullanabilmekten yoksun bir insan bu şekilde kendi fiziksel gelişimini gözlemleyerek kendini üstün görmeden ya zihinlere bir değişim getirmeliyiz ya da geçmişimizle hayıflanamadan düşüncelerimizle yontulan bir ruha devrim olmalıyız. Biz geçmişten hızlı davranmalıyız ki elde edeceğimiz geleceği değiştirebilelim.
Ben, o, onlar, sen ve henüz var olmayan belki de milyarlarca canlı için farklı bir dünya umudu varken sessiz kalmak herkese karşı haksızlık değil midir? Daha iyisine layık olabilmek için, kendimizi daha iyi yapabilmek için var olalım ki bir gün hatırladığımızda bunu başardığımızı bilelim. Bu günler başardıklarımızla dolu bir geçmişe karışsın. Kendimizi kısıtlamak yerine asıl amacımızı bilerek eğlenelim, sevelim, gülümseyelim. Bizim kendi varlığımıza karşı saygı duyulası eylemlerimiz olmadığı sürece sıradanlığımızın yansıttığı biz, herkes tarafından öyle tanınacak ve en azından gelecek için istemeyenlerimiz varsa “sıradan” görünmemek için dahi bunun yapılmasından ne kadar önemi olduğunu anlayın. Her evin içerisinde bir kaktüs yerine çiçek yetişirse bu dünya bahçe olmaya hep hazır. Onlar doğru yetişsin ki ellerinde tutacakları şeyler, soluyacakları havadaki özgürlüğü hissedebilsinler. En çok da düşünebilsinler ki, kendi doğrularının önemini anlasınlar. Ulaştığımız bu ana dair düşünceler yerine objektifliğimizi kattığımız her birey kendisinin ve bu Dünya’nın bir güneşi olacak. Biliyorum ki, bu güneşler gün gelirde savunulacak bir vatan parçası mevzusu çıkacak olursa fikirleriyle bu savaşı kazanacaklar. Ya da onurlarıyla savaşıp taşıdıkları bayrağın yüreklerinde ve göklerde dalgalanmasını sağlayacaklar.
Ne mutlu ki benliğini bize adamış kahramanların olduğu bir toprakta yaşıyoruz.