1954 yılında ABD’de 11 yaşındaki 22 çocuk 3 haftalık bir kamp için Hırsızlar Mağarası’na giderler. Ancak çocuklar sosyal psikolojinin kurucuları arasında sayılan Muzaffer Sherif’in gerçekleştirdiği deneyin bir parçası olduklarının farkında değildir.
Birbirlerini daha önceden hiç görmeyen bu çocuklar, tamamen tesadüfi bir şekilde iki eşit gruba ayrılırlar ve farklı otobüslerle kamp yerine ulaşırlar. Birbirlerini görüp duyamayacakları alanlara kamp kurulur. Her birine yıkanma, kayıkla dolaşma, ateş yakma gibi konularda ayrı olanaklar sağlanır. Sadece tuvaletler ortak ama onları da kullanma saatleri farklıdır. Bu uygulama sayesinde bir grup diğer grubun farkında olur.
Deneyin ikinci haftasında iki grubun birbiriyle temasa geçmesi sağlanır ve aralarında rekabet yaratılmaya çalışılır. Spor yarışmaları başta olmak üzere rekabeti tetikleyecek diğer faaliyetlerle rekabetçi bir ortam oluşturulur. İkinci haftanın sonuna doğru gruplar arasında düşmanlık oluşur. Birbirlerine isim takarlar, karşıt grubu küçümseyici sözler, küfürler ve davranışlar sergilerler. İki grup arasında düşmanlığa varan hareketlere karşı kendi içlerinde müthiş bir kenetlenme yaşanır.
Üçüncü hafta deneyi gerçekleştiren araştırmacılar tarafından bütünleşme aşaması olarak gerçekleşir. İki grup arasında çatışmayı azaltmak ve düşmanlığı bitirmek için bir grubun tek başına gerçekleştiremeyeceği sadece gruplar arasında işbirliği sağlanarak ulaşılabilecek hedefler gösterilir.
İlk işbirliği kampta delinen su deposunun tamiri sırasında yapılır. İkinci işbirliği kampa getirilecek filmin kamp yöneticileri tarafından pahalı bulunması ve her iki grubun kendi aralarında para toplamaları sayesinde yaşamış, üçüncü işbirliği ise kampa yiyecek taşıyan kamyonun suya kayması durumunda gerçekleşmiştir. Bu aşamada ortak hareket edilen her olay tek başına gruplar arasında çatışmayı bitirmede etkili olmazken üç olayın üst üste gelmesinin düşmanlığı giderdiği gözlenmiştir. Hatta kamp sonunda gruplar aynı otobüslere binmeyi kabul etmişler ve diğer gruptan da arkadaşlıklar kurmuşlardır.
Türkiye’yi Kim Birleştirecek?
Yukarıda anlattığımız deneyin özellikle ikinci haftası bana Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu hatırlattı. Bölge yangın yeri. Her ülke kendi içerisinde çeşitli gruplara ayrılmış durumda. Olayın taraflarına bakıyorsunuz siyasilerin söylemlerine göre safını belirliyor. Kendi içimizde çatışmaktan gerçek düşmanı göremiyoruz. Türkiye son yıllarda siyasilerin geliştirdiği nefret dili yüzünden önünü göremiyor. Herkes kendisini ötekine karşı konumlandırıyor.
Ülkenin dört bir yanında bombalar patlıyor. Bomba, A grubundan insanları öldürdüyse onlar B grubunu ölümlere üzülmemekle insanlıktan uzaklaşmayla suçluyor. Bir diğerinde bomba B grubundan insanların üzerinde patlıyor. Bu kez, B grubundakiler A grubundakileri ölümlere üzülmemekle insanlıktan uzaklaşmayla suçluyor.
Son olarak dün katliam haberiyle sarsıldık. Sultanahmet’te patlayan ve 10 kişinin ölümü, 15 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan olayda da yukarıdakine benzer bir durum ortaya çıktı. Hemen kendi içimizde kamplaşıp karşı tarafa sataşmaya başlarken diğer taraftan da Paris’te patlayan bomba karşısında birlik olan dünyanın Sultanahmet’te patlayan bombaya neden ses çıkarmadığına hayıflanmaya başladık. Dünyanın ne kadar iki yüzlü olduğunu çabuk görüyoruz ama bizim iki yüzlü olduğumuzu göremiyoruz.
Türkiye ve Ortadoğu’daki kamplaşmayı gördükçe hep yukarıdaki deney aklıma geliyor. Sanki koca bir bölge deney alanına çevrilmiş biz de bu durumdan habersiz deneklermişiz gibi hareket ediyoruz.
Türkiye’yi yönetenlerin, Türkiye için söyleyecek sözü olanların acilen deneyin üçüncü aşamasına geçip birlik ve beraberliği sağlayacak hedefler ortaya koyması gerekiyor. Siyasiler kullandığı iletişim dilini de bu hedeflere göre yeniden gözden geçirmeli.