Geçtiğimiz haftanın en önemli gelişmesi bana göre yıllardır bilimsel bir gerçeklik olarak insanlara dayatılan günlük en az on bin adım yürüme tavsiyesinin aslında bir şehir efsanesi olduğunun ortaya çıkmasıdır. İşin acı tarafı ise sırf doktorlar tavsiye ediyor diye sorgusuz sualsiz uygulanmaya çalışılan bu tavsiyenin temelinde bir reklamın bulunması.
Siyaset ya da korona haberlerinin gölgesinde kalsa da bu on bin adım saçmalığı bence önemli. Çünkü sırf bilimsel bir ambalajın içerisinde yer alıyor ya da doktor tavsiye ediyor diye birçok şeyi sorgusuz sualsiz kabul ediyoruz. Etmek istemeyip karşı çıksak da mahalle baskısıyla kafamıza vura vura kabul ettiriyorlar. Korona ile ilgili her kafadan çıkan farklı sesleri düşünün. Dün hastalığın tedavisinde kullanılan bir ilaç bugün zararlı bulunarak yasaklanabiliyor. O arada ilacı kullananların vay haline...
İngiltere başta olmak üzere çeşitli ülkelerde bilim adamları tedbirlerin çoğunun abartılı olduğunu özellikle yaşlı nüfusun evde hareketsiz bırakılmasıyla başka hastalıkların tetiklendiğini itiraf etmeye başladılar. Tamam, korona yeni bir hastalık, doktorlar da deneme yanılma yöntemiyle tedavi bulmaya çalışıyorlar lakin sırf inatları uğruna, kişisel egolarından taviz vermemek için halen yasak da yasak diye ekranlarda parmak sallayanları ne yapacağız(!)
On bin adım saçmalığına geri dönecek olursak meğerse bu efsane 1965 yılında Japonya'da Yamasa Clock tarafından satılan adım sayara dayanıyormuş. Cihaz on bin adım anlamına gelen Manpo-kei diye adlandırılmış. On bin adımlık günlük hedef reklam kampanyası olarak kullanılmış, sonra da slogan tüm dünyaya yayılmış. Harvard'lı araştırmacılar günlük 4 bin 400 adım atmanın yeterli olduğunu açıklamışlar. Aslında mesela adım sayısı falan değil. Sağlıklı yaşam denilen şeyin günlük bir uğraş, hobi olarak pazarlanmasıdır. Akıllı telefonuna bakıp günlük on bin adım atmadığını gördüğünde morali bozulan insanlar var. Kendilerini bedenlerine ihanet etmiş gibi hissediyorlarmış. Sanki bu bir tür ibadet.
Herkesin kendisine göre bir uğraşı var. Bazıları da işte böyle kendisiyle kafayı bozuyor. Sabah yataktan kalkıp, akşam o yatağa geri dönesiye kadar günlük rutinde yemeden içmeye, çeşitli bakımlara kadar bedenlerine iyi davranabilmek için kendilerini paralıyorlar. Ruh o kadar önemli değil. Ruhsal sıkıntı yaşanırsa nasıl olsa onun da bir çaresi var. Gidersin psikologa, psikiyatriste yazar antidepresanı kafan olur bir milyon. Antidepresanların yarısından fazlasının lüzumsuz kullanıldığı, bunların ilaç endüstrisinin bir oyunu olduğunu falan söyleyince de değişen bir şey olmuyor. Doktorlarımız sağ olsun her şeyin en iyisini biliyorlar, bizi bizden daha fazla düşünüyorlar...
Bu on bin adıma benzer bir efsane de günlük şu kadar litre su için muhabbeti. 5 litre diyen de var, üç litre diyen de. Aklı başında olanlar ise kilonuza ve günlük aldığınız ve yaktığınız kalori miktarına göre su için diyor. Önceden kadınlar ellerinde bir buçuk litrelik şişelerle dolaşırdı. Son yıllarda kapitalizmin sağlık endüstrisine baskısıyla şık, sözde faydalı cam şişeler tasarlandı. Üstünde sağlıklı yaşam noktasında sloganların yazılı olduğu, kişinin kendi ismini de yazabildiği çok farklı tasarımlar var. Bugün bedenin için kaç litre su içtin, kaç adım attın yazıyor mu bilmiyorum...
Sağlıklı yaşamın temelini oluşturabilmek için öyle uzman olmaya falan gerek yok. Anlamak isteyene formül basit. Her şey insanın kendisinde bitiyor. Atılacak adımlar, içilecek su miktarı, alınacak vitaminler vb. kişiden kişiye göre değişir, çünkü herkesin tabiatı, metabolizması farklı. Çok beğendiğimiz bir kıyafeti bile bize uygun bedeni yoksa alamıyor, beğendim, birkaç beden büyük olsa ne olur diyemiyoruz. Hâl böyle iken sırf doktorlar söylüyor diye bilmediğimiz şeylere balıklama atlamanın bir âlemi yok.
Elbette değişen bir şey olmayacak. Doktorlar utanmadan aksi ispat edilesiye kadar yeni tavsiyelerde bulunmaya devam edecek. İnsanlar bedenlerine hâşâ taparcasına özen gösterince kendilerini iyi hissedecekler, ilaç endüstrisi kazanacak. Günün sonunda ölüm gelince bir ihtimal bedenleri güzel görünecek o kadar.