Başka ülkeleri bilmem lakin benim ülkem bu yurt, bu toprak parçası bizatihi can ve kanla çizilmiştir. Ne dün savaştan, mücadeleden uzak kaldı ne yarın kavgadan, harpten uzak kalacak bu ülke.
Yanı başımızda yakın zamana kadar vilayetimiz olarak hükmümüz altında olan kadim şehirler, ait oldukları coğrafyadan, tarihten ve zamandan koparılıyor. Bitmek tükenmek bilmeyen hırs, menfaat ve belki de intikam uğruna…
Sahi bu sınır hangi ülkelerin sınırlarıdır? Suriye, Irak, İran ve Türkiye… Irak ne halde malum ya Suriye… Ülke nüfusunun yarısı ya sığınmacı oldu ya da kendi ülkesinde göç etmek zorunda kaldı. Bahsi edilen sayı milyonlar…
Dün Irak için türlü oyun ve kurgu peşine düşüp koca ülkeyi kargaşa ve çıkmazın içine sokanlar başladıkları oyunun ve projenin neticesini almadan durmayacak. Onlardan insaf ve izan beklemek artık saflık ve fazla iyi niyet olacak vesselam. Suriye ve o eşsiz “Şam” bambaşka bir karanlığa sürüklendi çoktan.
Hal böyle olunca kendi sınırımı kendim korumalıyım değil mi? Bahsini ettiğimiz sınır sadece harita üzerinde ve coğrafi bir çizgi değil. Bugün bakış açımızı çevireceğimiz asıl nokta burası; tarihsel, kültürel, sosyal ve inanç bağlamlarında bir sınırın muhafazasından bahsediyoruz. Koruduğumuz, kolladığımız, gözettiğimiz sınırın sadece coğrafi sınırlar olduğunu zannedersek büyük bir yanılgıya düşmüş olacağız.
Bu toprakları fetihle yurt yaparken de ihya ve inşa ederken de muhafaza edip savunurken de hissiyatımızın, maneviyatımızın, imanımızın, milliyetimizin bekası ve devamı niyetiyle davrandık. Hep savaş vardı, hep mücadele… Lakin hiçbir zaman zulmeden, yıkan ve yıkan, acımasız davranan tarafta olmayı tercih etmedik. Zayıf düştüğümüz, bocaladığımız zamanlar oldu lakin millet olabilme ümidimizden hiç vazgeçmedik.
Bu nedenle yanı başımızda yakıp yıkmak, acıtıp üzmek, yerinden edip yurtsuz yuvasız bırakmak pahasına her türlü dalavere ve desiseyi hoş gören, göz yuman bir anlayışa rağmen milyonlarca insana kucak açtık. Savaşın sosyal yönden en çok etkilenen ülkesi biz olduk onlar “hümanizm” adına tüm söylediklerini yuttular.
Koca ülke Suriye büyük bir oyunun piyonu ve oyun sahası olarak tarumar olurken kalkıp birileri sınırımızda kendine başka piyonlar ve kuklalar yerleştirmek için kamyon kamyon silah yardımı yaptı. Yıllardır devam eden terör kartını son damlasına kadar sömürüp menfaatine uygun yeni sınırlar çizmeyi hedefleyenler savunma ve taarruza kalkan Türkiye için bu defa başka planları devreye soktu.
Avrupa hoplayıp zıplıyor, İsrail elini ovuşturuyor, Rumlar bile bu işten bir pay kapma derdine düştü. Güçlü ve resmi bir devleti değil de terör örgütünü tercih ettiğini neredeyse yasal olarak deklare edenlere karşı sınırlarımızı muhafaza etmek bir duruş, bir tavır ve bir gereklilik değil de nedir?
Sınır bizim, sınır tarihimizin, sınır milletimizin… Sınırımızı aşmak isteyenlere insani sınırları aşmadan haddini bildirmek bu millet için daha önce yapılmayan bir şey değildir.