Dağlım, sevdiğim, sığındığım…
Balkondayım. Karanlık ve soğuk. Öylesine dalmış otururken, sırtıma bir örtü koyduğunu düşlüyorum. Sonrasını sorma, anlatamam…
İç sesimle seninle konuşuyor olsam da bu konuşmaları cümlelere dökecek rüyadan yoksunum. Bazen bir hengâmenin içinde buluyorum kendimi. Kendimi bırakıyor, bahanelerimi çoğaltıyor, tembelleşiyorum. Sonra bir an geliyor ki, her şeyi başkalarından bekleyen, çok konuşan, yalnızca kuru bir gölgeye sahip meşe ağacına benzetiyorum kendimi. Kendimi sevmez, beğenmez oluyorum.
Fazla değil, birazcık güçlüyken, başarılıyken, duayı, merhameti, ibret almayı unuttuğumuzu görüyorum. Fazla değil, birazcık güçlüyken havamızdan geçilmiyor.
Hayata dair; gördüklerim, duyduklarım, okuduklarım var: Çok yaşamış olmak ‘çok konuşmak’ hakkından ziyade, daha az ve öz konuşmayı, her şeyi görmemeyi, duymamayı, daha bir sabırlı, yumuşak ve mütevazı olmayı kazandırmalıyken bunun tersi oluyor. Ömrün uzun olur da yaşlanırsan sabrını ve merhametini arttır Dağlım, konuşmanı değil.
Hayatımız; tu kaka, hayatımız; ben bu dünyaya alışamadım edebiyatı, hayatımız; ben bu zamanın insanı değilim küstahlığından ziyade, hayatımız diktiğimiz bir fidandır Dağlım. Hani yazar diyor ya, “insan diktiği fidanı kızı gibi sever.” Bize hesapsız, bize ikram olarak sunulan bu hayatı güzel kılmak için çalışmalı ve gayret etmeliyiz Dağlım. Önce sen iyi olacaksın! Önce sen yürümeye başlayacaksın! Bir kısım insanların konuşmalarına kulak kesildiğinde şunu göreceksin: Ardımızda dul bir hayat bırakıyoruz! Ardında dul kalmış bir hayat değil; yürüdüğün, yorulduğun, emek verdiğin, fidan saydığın bir hayat bırakmanı isterim senden.
Dünya hayatına dalıp gitmenin bir aldanış, ancak yaratılmış olmamızın bir anlamı olduğunu… Kuşu ölmüş çocuğa taziyeye giden –salat ve selam ona olsun- peygamberimizin hayatı ve anlamı güzelleştirdiğine inanıyorum Dağlım.
Bazı insanlar, her ne olursa olsun, her ne yaşarsa yaşasın mutsuzdurlar. Eğilimleri böyledir. Başkalarının fikirlerini değiştirmeye çalışmak saçmalık, sadece kendi kanaatlerimizin doğru olduğunu zannetmek de budalalıktan başka bir şey değildir Dağlım. Bizler iyiyi ve güzeli dile getirmekle mükellefiz, ötesi bizim işimiz değildir. Hattı zatın da bütün bunlardan ve sözlerden önce, yaşayışımız çok şey söylemeli insanlara, değilse boşa kürek çekmiş oluruz, konuşarak, yazarak.
İnsanların, başkalarının sırrını öğrenmekten hoşlandıkları kadar hoşlandıkları başka bir şey yoktur, bunu aklından çıkarmayasın, gıybete, dedikoduya, sırlara kulak vererek gönlünü kirletmeyesin.
Hiçbir günahımız, Allah’ı küstürecek kadar büyük değildir, samimi bir kalple tövbe ettikten sonra. Köklerimizden, duamızdan kopmayalım Dağlım. Rabbimiz, bir serçenin, bir yaprağın bile yok yere düşmesine izin vermezken bizim de düşmemize izin vermeyecektir. Düşmüşsek eğer, bu düşmemizden hikmet çıkarmak durumuzdayız, başkalarını suçlayıp, feveran etmek, hikmet ve ibreti heba etmek olacaktır.
Suçlarını bastırmak için yüksek sesle konuşan… Adaletten uzaklaştığı oranda hüküm vermeye meyleden insanların sofralarına oturmaktansa namuslu fakirin, zeytin ekmek olan sofrasına oturmak şölendir Dağlım.
Yerli yersiz, çok zaman sabırsızlık ve gizli öfkemizle öyle sözler söylüyoruz ki karşımızdaki insanın boynuna orak çalsak daha iyi… Hak etmişti demek kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Önce kendime, sonra sana şunu hep hatırlatacağım Dağlım: Kim bize ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın, bizler de bize yakışanı söyler ve yaparız.
İnsanların sevinçlerine ortak olmak, muhabbetin başıdır; kıskanmayasın, kibre düşmeyesin, insanların sevinçleri için “ama”lı cümleler kurmayasın Dağlım.
İnsanların kendine acımasıyla kendini beğenmesi arasında sıkı bir bağ vardır.
İnsanlar konuşmayı sevmekle kalmıyor, dinlemekten de nefret ediyorlar Dağlım.
İnsanların size saygı göstermesi için acı çekmeniz veya acı çektirmeniz gerekiyor. Aptallıktan başka bir şey değil.
Sonu iyi bitmesini umut ettiğimiz hikâyelere ihtiyacımız var, of, hava da çok soğuk diyerek güne başlayıp, yüz olumsuz cümleyle günü tamamlamaya değil. Kendimizi, birbirimizi kandırmaktan bahsediyor değilim, umuttan, umutsuz yaşamanın zorluğundan bahsediyorum Dağlım.
Hatırlar mısın; kendi işiyle uğraşıp dünyaya kulak asmayan, biraz deli ancak fevkalade mesut, elini öpmeye gittiğimiz yaşlı müzisyen ne demişti: “Şan, şeref beni alakadar etmiyor. Müziğimle Allah’ı övmeye çalışıyorum. Övülmeye layık olan yalnızca Rabbimizdir!”
Yaşamak sürekli bir mucizedir, alıştığımız için sıradanlaşır. Bir mucizenin içinde yaşadığımızı ve gerçek ülkemizin ahiret olduğunu unutmamayı niyaz ediyorum.
Olumsuz cümlelerim çok oldu. Bu sefer de böyle olsun.
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!