Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk Lirası’nı korumak için 20 Aralık’ta açıkladığı ekonomik kararların ardından ABD Doları’nın TL karşısında hızla değer kaybetmesi ülkesini sevenleri oldukça memnun etti.
Dolar kurundaki sert düşüş, kur bahane edilerek yapılan zamların geri alınması yönünde de bir beklenti oluşturdu.
Ancak bu beklentinin aksine her yerden yeni zam haberleri gelmeye devam ediyor.
ABD Doları’nın TL karşısında kazandığı en ufak değeri dahi anında etiketlere yansıtanlar vatandaşın indirim talepleri karşısında üç maymunları oynamaya başladılar.
Bunu yapanların sadece marketler olduğunu söyleyerek sorumluluğu tümüyle onlara yıkmak yanlış olur.
Öncelikle bir konuya açıklık getirmek gerekiyor.
Fiyatların yükselmesinin tek sebebi kurdaki yükselme değil.
Geçenlerde de işaret ettiğim gibi, esnafımız -ne yazık ki- koronavirüsle mücadele tedbirleri ve kapanma sebebiyle yaşadığı maddi kaybı müşterisinden tahsil etmek için zam yaptı.
İstisnalar hariç, hiç kimse “Bugüne kadar her ay şu kadar kâr ettim, birkaç ay kârım düşük olsa ve hatta hiç kâr etmesem de problem değil” demedi.
Bilakis herkes pandemi sebebiyle aylık kazancında meydana gelen gerilemeyi zamlarla telafi etme yoluna gitti.
Fiyatlardaki artışın bir sebebi bu…
Bir diğer sebebi de ABD Doları’nın TL karşısında aşırı değer kazanması sebebiyle maliyetlerin yükselmesi.
Burada da bir kısım üretici ve esnafın kurdaki yükseliş oranında makul şekilde fiyat artışına gittiğini fakat bir kısmının fırsattan istifade ederek “Dolar pahalandı” bahanesiyle orantısız zam yaptığını söyleyebiliriz.
20 Aralık’tan sonra indirim beklenirken yapılan zamlarla ilgili de oldukça ilginç bir iddia gündemde.
Kur daha çok yükselecek beklentisiyle elindeki TL’yi ABD Doları’na çeviren ya da stok yapan iş adamlarının ve esnafın kurdaki sert düşüşün ardından uğradığı zararı yeni fiyat artışlarıyla vatandaşa ödetmek istediği söyleniyor.
Ayrıca şöyle bir şey var:
Hep birlikte yükselen fiyatların bir süre sonra eski seviyelerine düştüğü pek görülmüş değil.
Çünkü insanlar başlarda şikâyetçi olup sızlansalar da zamanla yeni fiyatlara alışıyorlar.
Herhangi bir indirim olursa da bu genellikle “iki ileri bir geri” şeklinde gerçekleşiyor.
Satıcı elindeki ürünü yüksek fiyattan satıyorken ve gayet rahat müşteri buluyorken indirimi ve tatlı kârdan vazgeçmeyi düşünmez.
İndirim ya müşteri çekmek için ya da sezon sonu ürünleri elden çıkarmak için yapılır.
O indirimlerin çoğu da aslında “bindirilmiş fiyatlar üzerinden yapılmış indirimler” olur.
Kısaca ifade etmek gerekirse, TL’nin ABD Doları karşısında değer kazanmasının piyasaya hızla yansıyacağını düşünmüyorum.
Üstelik asgari ücretin yükselmesinin ardından, memur ve emekli maaşlarında da benzer iyileştirmeler yapılacağı konuşulurken böyle bir beklenti - ne yazık ki - gerçekçi değil.
Dolayısıyla fahiş fiyatlar konusunda iş daha çok vatandaşa düşüyor.
Bilinçli alışverişle aşırı zamlı ürünlere talebin azaltılması ve fırsatçılık yapan marketin, esnafın ve üreticinin boykotla cezalandırılması gerek.
Sosyal medya aracılığıyla ürün ve etiket paylaşımları yapılarak hangi ürünün nerede daha ucuz ve nerede daha pahalı olduğu tespit edilebilir.
Bu tür bir alışveriş alışkanlığının ve boykotun resmi makamların yapacakları denetimlerden ve kesecekleri para cezalarından daha etkili olacağını söyleyebiliriz.
Çünkü caydırıcılıktan uzak cezaların bedeli de bir şekilde etiketlere yansıtılarak vatandaşa ödetiliyor.