Blogger, Influencer, Fenomen, Instagrammer, Youtuber, Celebrity... Bu ve benzeri terimler gençlerimizin zihin dünyasında ve hayal dünyasında farklı çağrışımlarla beraber ciddi bir işgalci durumunda. Like, retweet, repost, bio, blok, unfollow, hashtag, #TBT, DM, story, Page Reach, Page Impressions, Total Referral Visits to Website... vb. kavramlar silsilesi, listesi uzayıp gidiyor. Yetişkin kuşaklar bu kavramların pek çoğuna ne kadar uzak olsa bile ya da telaffuz etmede, cümle içinde kullanmakta, takip etmekte zorlansa bile özellikle 25 yaş ve altı gençliğimiz ve çocuklarımızın günlük hayatının artık bir parçası.
Karar alıcı uygulayıcı ve yönlendirici pozisyonundaki yetişkin nesiller durumun vahametinin farkında olmasa da özellikle TikTok uğruna canını kaybeden, ruhunu, inancını, kimliğini ve kişiliğini kaybeden gençlerin sayısı hızla artmakta. Beğenilmek, şöhret olmak, kısa zamanda para kazanıp köşeyi dönmek hayalleriyle gençliğimiz farklı cerayanların etkisiyle savrulmakta. Toplumun örf, adet ve inançlarına taban tabana zıt olan videolar ve paylaşımlar maalesef gençlerimiz tarafından hem üretiliyor, hem de tüketiliyor. Tüketilen sadece gençlerimizin paylaştıkları, çektikleri, absürt, saçma sapan ve birçoğu özel hayatın teşhirini içeren videolar değil; onunla beraber, geleceğimiz ve bizi biz yapan ahlaki değerlerimizi de kaybediyoruz.
Geçenlerde ikamet ettiğim binanın önünde karşılaştığım, gözlerinden adeta zeka fışkıran, ilkokul 1. Sınıfı bitirmiş bir evladımıza, sıradanlaşmış bir yetişkin muhabbetiyle: "Büyüyünce ne olacaksın?" diye sorduğumda, hiç tereddüt etmeden: "Youtuber olacağım aynı zamanda influencer da olabilirim." dediğinde, şaşkınlıkla beraber kuşaklar arası kopmalarımızın hangi boyutlara vardığını da görünce afallamıştım. Beğenilmek, fenomen olmak, kısa yoldan para kazanmak ve benzeri amaçlar uğruna düşünmeyen, okumayan, araştırmayan, kimseye faydası olmayan, bir gailesizler güruhu ortaya çıkıyor. Like almak adına küfürlü konuşmalar, vücut veya özel hayatın teşhiri, yerine göre şiddet ve cinsellik/eşcinsellik içeren, sırf farklı olmak için annesi, babası veya büyükleri ile dalga geçen, hakaret eden, aşağılayan paylaşım ve içerikler sosyal medyada adeta kol geziyor. Bağımlılık yapan bu sosyal medya uygulamalarında toplumumuzun örf ve adetleri ile bağdaşmayan, toplum ahlakı ile çelişen, zararlı, ne ararsanız var. Mizah adına yapılan küfür ve argo kullanımı, şiddet, teşhircilik, uyuşturucuya teşvik, terör örgütlerinin subliminal veya doğrudan propagandaları gibi pek çok zararlı içerik adeta gençler üzerine boca ediliyor. Bu durum, kendini beğenmiş, egosu tavan yapmış, yaşamış olduğu reel çevreden ve hayattan kopuk, sadece kendi çıkarları için yaşayan, her türlü maddi ve manevi değeri pazarlama aracı olarak kullanabilen veya pazarlayan bir güruhu yetiştiriyor.
"Neden böyle olduk?" sorusunu sorup yetişmekte olan kuşakları bu tehlikeden ve savrulmadan koruyacak cevapları üretmek zorundayız. 1970'lerden 90'lara kadar olan dönem içerisinde gençlik dönemini yaşayanların doğru veya yanlış, iyi veya kötü bir ideali, ideolojisi ve içerisinde yaşamış olduğu toplum adına bir iddiası vardı. Ancak küreselleşme rüzgarının oluşturduğu, iletişim çağının girdaplarında değerler ve ideolojiler etkisini yitirdi. Dolayısıyla küreselleşmenin etkisi ve sekülerleşme fantazisi, toplumları milli ve manevi değerlerinden kopararak ruhsuzlaştırması, özellikle 2000'li yıllar sonrası kuşakta sefahetin, hedonizmin putlaştırılmasına sebep oldu. Sam Amcanın kendi kapitalist idealleri doğrultusunda oluşturduğu küreselleşme fırtınası, sam rüzgarı etkisiyle zihinleri, ruhları, manevi değerleri kurutarak gençlerin hayatını çölleştirmeye devam ediyor. Yazımın başında sıraladığım sanal ünvanlar ve sosyal kimlikler, dini ve milli kimliklerin önüne geçmiş durumda. Şişirilmiş bir sosyal medya fenomeninin, yılların ünvanlı, anlı şanlı, bilim adamlarından, siyasetçilerinden, işadamlarından, sanatçılarından, mütefekkirlerinden bile daha fazla tanınıyor, kazanıyor, kitleleri daha fazla etkiliyor olması rüzgarın yıkıcı gücünün ne derecede etkili olduğunu göstermesi açısından çarpıcı bir veri oluşturuyor.
Geldiğimiz bu vasati durumdan sonra yasaklar koyarak, sınırlamalar getirerek, bu sefih sekülerleşme rüzgarının önüne geçmek, yıkıcı etkisini azaltmak pek de mümkün gözükmüyor. Küreselci Emperyalist Lobiler tarafından finansal olarak da beslenilen sosyal medyada ki bu sam rüzgarı etkisi yasak duvarlarını engelleme gayretlerin de yıkacak güçte gözüküyor. Tek çözüm, manevi eğitim. Özellikle insanlarda otokontrol eskisi açısından, hem bireyi hem toplumu bilinçlendiren, uyaran, uyanık tutan Allah İnancı ve Ahiret İnancı konularının hassasiyetle gençlerin zihin, ruh ve gönül dünyasında yeniden inşaa edilmesi, gençlerimize paradan, şöhretten, tanınmışlıktan, haz ve günübirlik kullan-at hayat anlayışından çok daha değerli olan hesabı verilebilir bir hayat yaşama şuurunun kazandırılabilmesidir. Günü değil geleceği kurtarma, fani dünyayı değil ahireti abad etme, maddi değerlerle şöhret olma değil manevi değerlerle yücelme, yeryüzünde değil gökyüzünde isim ve ünvan sahibi olma noktasında yeniden topyekûn bir dini, ilmi ve milli seferberlik gerekiyor.
Yıkmak çok kolaydır. İnşa etmek, imar etmek her zaman için zor ve meşakkatli olan yoldur. Sefahet rüzgarının 30 saniyelik bir TikTok videosu ile yıktığı gençliği yeniden kazanmak 30 ayımızı alabilir. Yeni can ve ruh kayıplarınızın olmaması adına, elimizi değil bedenimizi taşın altına koymamız gerekiyor.