Açık konuşayım, çok fazla televizyon izleyen birisi değilim.
Geçen gün, halkın çoğunlukla izlediği kanallara şöyle bir bakayım dedim.
Uyuşturucu…
Taciz ve tecavüz…
Cinayetler…
Ahlaksız ilişkiler…
İntiharlar…
Katliamlar…
“Kadın programı” denilen programlarda, haberlerde, dizilerde hatta çizgi filmlerde bile…
Dizilerin neredeyse hepsi yıllardır birbiriyle aynı…
Vurmalı-kırmalı… Adam öldürmeli-adam asmalı…
Aldatmalı ve aile yapısını bozmalı…
Ya ağa dizisi, ya mafya, ya da “aşk”…
Aile değerlerimizi hiçe sayıyorlar.
Bilinçaltına hap gibi veriyorlar.
“Sen bu olmalısın” diyorlar.
Tekniği de çok iyi biliyorlar.
Milletin, televizyonun başında en çok vakit geçirdiği saatleri seçiyorlar.
Dizilere bağımlı bir toplum oluşturuyorlar ve de oluşturmuşlar.
Giyim kuşamdan tutun da konuşmaya varıncaya kadar etki altına alıyorlar.
Hep gündemdeler.
Toplumu, içten içe çökertiyorlar.
Toplumda yaşanan olayları bir bir gözlemleyin.
Ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız.
Çıkarcılığı ve menfaati ruhlara işliyorlar.
Uyuşturucudan ölen gençler bile ülkemizin sıradan bir konusu haline geldi.
Bir türlü çözüm de bulunamadı.
Şeytanın atıyla Cennete koşmak isteyenlerin sayısı çok.
Mideyi alabildiğine doyurdukları halde, ruhlarını manevi gıdalarla doyurmayıp, dengesizlikler içinde bulunan ve teselliyi uyuşturucuda ve daha bilmem nelerde arayıp tatmin olamayınca da intihar eden veya başkasına zarar veren bir gençlik ülkenin temeline dinamittir.
İnsanın ve toplumun saadetini sadece maddi refaha bağlamak büyük bir aptallık olur.
Birçok toplum vardır ki tarih boyunca, maddi refahı yerinde fakat birbirinden kopmuş ve gönülleri kurumuş mutsuz insanlarla dolu.
Üniversitelerin artık, ezberci, kopyacı ve kalıpçı bir nesil yerine, araştıran bir ruhta gençler yetiştirmesi şart. Gelecekte bu neslin araştırmaları, orduya, hükümete ve dış siyasete ışık tutacaktır.
Ciddi araştırmacılardan, hakiki alim ve fencilerden ziyade, sahte bilginler, yarım alimler yetişiyorsa eğitim sistemimiz sorgulanmalıdır.
Yetişmiş insan en büyük ihtiyacımız.
Ahlaki ve fikri buhranlara karşı nasıl bir tavır takınmaktayız? Sadece işin edebiyatını yapıp, dedikodusunu etmekle mi kalmaktayız?
Havaya bakarak yürüyen, çukura düşer.
Gelecekte “eyvah” dememek için önümüze bakalım ve bu çöküntüyü görelim.