Avrupa Birliği (AB) için güvenlik sorunu, birliğin kurulmasından günümüze kadarki süreçte gündemdeki yerini korumayı başarmıştır. AB’de, geliştirilen güvenlik politikalarının kurumsal bir yapıya kavuşturulamamış olması, sadece bu alanda değil diğer pek çok alanda da krizlerin doğmasına neden olmuştur. Geçtiğimiz günlerde İngiltere, AB’den ayrılma konusunda bir referanduma gitti (Brexit). Referandumun resmi sonuçlarına göre halkın %52’si AB’den ayrılma, %48’i ise AB’de kalma yönünde karar verdiği görüldü. Referandumdan çıkan bu sonuçlar, beraberinde birçok tartışmayı ortaya çıkarmıştır.
İngiltere’nin güvenlik konusunda NATO tarafında yer alarak, ayrı bir güvenlik yapılanmasına karşı çıkması ve Atlantikçi politikalar izleyerek ABD’yi desteklemesi yeni bir durum değildir aslınca. Zira İngiltere, AB’ye üye olduğundan beri AB’nin ortak güvenlik politikalarına karşı çıkmış, NATO harici yeni bir güvenlik yapılanmasına gidilmesine gerek olmadığını her fırsatta ifade etmiştir.
Diğer taraftan Avrupa, son yıllarda etkisini gösteren ekonomik kriz ve Arap Bahar’ının etkisi ve bölgedeki çatışmalar dolayısıyla AB ülkelerine yönelen büyük göç ve mülteci artışı gibi birçok sorun yaşamaya başlamıştır. Bu sorunlar nedeniyle aşırı sağ ve milliyetçilik akımlarının artmasının ilk sonucu, yapılan referandumla İngiltere’nin AB’den ayrılma yönünde irade göstermesi olmuştur. İngiltere’de yapılan referandum İngiliz halklarının gelecekle ilgili kararlarının kendilerinin alması gerektiğini ve AB kurumlarına olan güvensizliği göstermiştir. Benzer referandum isteklerini önümüzdeki dönemde birkaç ülkenin daha gündeme getirmesi muhtemel gözükmektedir.
Aynı şekilde, AB içinde Almanya ve Fransa baskısı İngiltere referandumunda böyle sonucun çıkmasına neden olduğu söylenebilir. Elbette İngiltere’nin AB’den ayrılması belli bir süre alacaktır. İngiltere’nin kendi içinde de ilerleyen dönemlerde kopmalar yaşanabilir. Bunun en iyi örneği; İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon’un bağımsızlığın oylanacağı yeni bir referandum için hükümetin gereken adımları atacağı yönünde açıklaması olmuştur. Çünkü İskoçlar, son yapılan referandumda AB’de kalma yönünde oy kullanmışlardır. İskoçlar’ın AB’deki yerlerini korumak için gerekli adımları atmada kararlı oldukları görülmektedir.
Bu bağlamda AB’nin, içindeki bu krizleri aşamamasının en önemli nedeni, siyasi anlamda bir işbirliğinin sağlanamamasıdır. Siyasi işbirliğinin sağlanabilmesinin en önemli unsuru olarak da Birliğin son yıllarda güvenlik alanında artan sorunlarıyla mücadele edecek bir ortak güvenlik yapılanmasına ihtiyacı olduğu görülmektedir. Bu kapsamda AB’nin Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası’nın (OGSP) hayata geçirilmesi ve kurumsal yapıya kavuşturularak işlevsel hale getirilmesi önem arz etmektedir.
Bu çerçevede İngiltere’nin AB’den ayrılmasının olumlu faydalarının da olacağı düşünülebilir. Örneğin AB Komisyonu’nun yasa önerilerine sürekli itiraz eden İngiltere ayrılınca, karar almanın kolaylaşacağını söylemek mümkündür. Özellikle Fransızların İngiltere’nin bir an önce ayrılmasını istediklerini görmekteyiz. Çünkü Fransız diplomatlar, İngiltere’nin ayrılmasının diğer küçük ülkelerin sesinin kesilmesine neden olacağını düşünmektedirler. Bunun yanında İngiltere sürekli olarak bir AB ordusunun kurulmasına ve NATO dışında güçlü bir müdahale gücüne karşı çıkmaktaydı.
Brexit sonrası İngiltere’nin ayrılmasıyla AB’nin askeri güvenlik uzmanları İngilteresiz daha rahat çalışabilecek ve plan yapabileceklerdir. Sürekli İngiltere’nin vetosuyla karşılaşan AB’de, uzun süredir hayali kurulan AB ordusunun kurulma tartışmaları yeniden gündeme gelebilir ve bu yönde yeni adımlar atılabilir. Özellikle son yıllarda artan etnik çatışmalar, terörizm, iç çatışmalar, organize suçlar ve uyuşturucu kaçakçılığı, göç ve mülteci sorunları gibi tehditlerle mücadele edebilmenin yolu AB’nin kendi içinde güçlü bir ortak güvenlik yapılanmasına gitmesinden geçmektedir. Aksi takdirde AB’nin içinde bulunduğu bu sorunları çözebilmesi mümkün görünmemektedir.
AB ile Türkiye arasında süren tartışmalarda güvenlik boyutunun da devam edeceğini söylemek doğru olacaktır. AB’nin genişlemesiyle birlikte Kafkaslara kadar uzanan sınırlarının korunması, Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar, Suriye savaşı, terör örgütlerin faaliyetleri gibi sorunlarla mücadele edebilmesi Türkiye’ye ile ilişkilerinin mutlaka geliştirilmesi ve bir işbirliğine gitmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda AB’nin güvenlik alanında sorunlarını çözebilmesi Türkiye ile işbirliği yapmasını zorunlu kılmaktadır.
Bundan sonraki süreçte AB uzmanları, İngiltere’nin ayrılmasıyla birlikte Birliğin Doğu-Güney eksenine kaydırılabileceğini dile getirmektedirler. Bu kapsamda AB’de yaşanan gelişmeleri iyi okuyup analiz etmek gerekir. Sürekli olarak “ekonomik dev” “siyasi cüce” olarak eleştirilere maruz kalan bir AB’nin bundan sonraki dönemde Almanya ve Fransa liderliğinde özellikle güvenlik alanında yeni adımların atabileceğini söylemek mümkündür. AB’nin Türkiye ile ilişkilerinde ise güvenlik özelinde birtakım işbirliklerini zorunlu kılmaktadır. Yine AB son yıllarda üye ülkelerinde ve kendi içinde yaşanan ekonomik krizlerinin izlerini siyasi bir bütünleşmeye yoğunlaştırarak kapatmayı düşünebilir. Bu bağlamda AB’nin son dönemde karşı karşıya kaldığı sorunlarla mücadele kapsamında gelecekte kendi içerisinde kurumlar nezdinde birtakım yeni yapılanmalara gidebileceği muhtemeldir.