2019 yılında Bolu belediye başkanlığı görevine seçilen CHP’li Tanju Özcan sadece haddini aşmakla kalmadı, en temel insan hakkı olan yaşam hakkını tehdit eder hale geldi. Şehirdeki Suriyeli göçmenlere karşı düşmanca tavır takınayım derken, meşruiyetini kaybetti.
Bu saatten sonra o koltukta oturması mümkün de değil doğru da.
Mutedil insanlarıyla öne çıkmış olan şehrin tüm müktesebatını ne yazık ki bir çırpıda bitiriverdi. Sandık önlerine konulsa halkın ne kadarı tekrar oy verir, şüphelerim var.
Oysa partisi, sosyal demokrasi kulvarında siyaset yaptığını iddia ediyor(du). Evvelsi günkü meclis toplantısında ‘nikah ücreti’ adı altında 100.000 TL, suyun metreküpünden ise 2.5 dolar alma kararı aldılar.
Ne kadar tehlikeli, ne kadar provokasyon kokan bir hareket. Hem de nikâh gibi kişinin en temel haklarından biri ve su gibi esasen herkese bedava sunulması gereken temel bir madde hakkında. Evlenmek isteyenlerin müftülüklerde nikah kıydırmalarını da mı engelleyecekler?
Bu şahıs ve avenesi cesareti nereden ve kimden alıyorlar acaba?
Doğrudan doğruya ırkçı bir hareket.
Kişiler veya siyasal partiler Suriyeli göçmenlerden hazzetmek zorunda olmadıkları gibi, onların hakkında istedikleri kanaate sahip de olabilirler. Ancak, hizmet sunma mevzubahis olduğunda yabancıları ayırmaları, bunlar içinden de bir ülke vatandaşlarına özel olarak negatif bir ayrımcılık yapmaları mümkün değil.
Bunu yapanın, yarın başka partilere oy verenlere de benzer uygulamaları yapmasını nasıl engelleyebilirsiniz?
İnsan hakları, insan olmaktan kaynaklanan haklardır: Renk, etnisite, dil, din, ideoloji vs. bir ayrımcılık unsuru olamaz.
Peki, olduğunda ne olur?
Ayrımcılık yapanların kamusal makamları işgal etmelerine izin verilmez. Gündeme getiren başkan, oylarıyla meclis kararı haline getiren meclis üyelerinin üyelikleri düşürülür.
Türkiye bir muz cumhuriyeti değil. Ülkenin güneydoğu ve doğusundaki bir kısım belediye başkanı ve meclisine ne olduysa burada da benzer bir süreç işletilir. İşletilmelidir.
Anayasada açıkça tanımlanmış bulunan merkezden yönetim- yerinden yönetim, vesayet denetimi, yönetimin bütünlüğü, üniter devlet gibi ilkelerin tamamı bunu emreder. Ülkenin bir kısmında kendi hükümranlığını ve hukuk-tanımazlığını ilan eden bir yerel yönetim birimine asla izin verilmez. Verilmemelidir.
Artık bardak taşmakla kalmadı, kırıldı da. Birlikte yaşama iradesi ve hukuk devleti güvencesi bir ilin belediye başkanı ve bir kısım meclis üyeleri tarafından açıkça ihlal edildi. Sınır aşıldı.
Yapılması gereken, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu’nun görevlendirilerek derhal soruşturma açılması, büyük bir şeffaflık ve hızla karara bağlanarak başkan ve üyelerin azledilmeleridir. Bütün bu süreç tamamlanıncaya kadar başkanın görevinden uzaklaştırılması, meclisin el işten çektirilmesi ve süreci sekteye uğratmalarının engellenmesi de gerekiyor.
Hukuk ve siyaset bilimi bunu söylüyor. Yerel özerklik, yerel ayrımcılığa asla götürmez. Görevini iyi yapsınlar diye getirilen koruma mekanizması görevin inkârını ve çığırından çıkarılmasını sağlamaz, sağlamamalıdır.
Ucuz provokatif eylemleri hayata geçiren bu kafayı iyi tanımak lazım. Tek Parti döneminde benzerleri çokça vardı. Gündem olmaya çalışıyor aklınca. Gündeme de geldi ama kötü ve yanlış bir hareketle.
Bu karara karşı Batı medyasında olumsuz tek bir kelime edene rastlamadım.
Suriyeliler meselesi tartışmalı bir alan. Lehinde de aleyhinde de ifadeler kullanılabilir. Ancak, Bolu belediyesinin bu kararı çizginin dışına çıktı. Demokratik bir toplumda olmaması gereken bir adımdı. Kötü oldu.
Müsebbipleri ellerini başlarının arasına alıp düşünürler mi diye bekleyecek durumda değiliz.
Devlet gereğini yapmalıdır. Muhalefet iktidara ve topluma yine bir kıyak yaptı: ‘Biz buyuz’ dedi.
Toplumu kendinden soğutmakta oldukça mahirler.