Varlığıma kast edenlerin kimlerle iş birliği içinde olduğunu bilip kimlere temas ettiğini görmeli değil miyim artık? Silik ve aciz halde olmamı isteyenler yine bu topraklara ait olduğunu iddia edenlerle kol kola… Huzuruma, birlik ve beraberliğime tecavüz edenler nasıl oluyor da birden barış güvercini oluverdi, nasıl oldu da barışın tek “özgürlük” savunucusu olarak karşıma dikildi?
Barış kavramını ağzına alanların kimlerin fısıltısıyla konuştuğunu bıraktıkları izlerden takip edebilecek durumda mıyız? Barış adına söz açıp devamını getirenler aslında kendi çıkar ve hesapları uğruna dünya sistemine uygun bir dil ve coğrafya inşa etmek peşindeler.
Coğrafyamızda yaşananların, mahalli, küçük olaylar olmadığını biliyoruz. Meseleler hem içi içe girift sarmal bir yapıya sahip hem güç odaklarının pay kapma planları üzerine kurulmuş halde büyümektedir. Paylaşılacaklar azalıp paydaşlar çoğaldıkça, Yahudi devleti daha büyük bir alan için savaştıkça, Batı “güya” sözde intikamından vazgeçmedikçe barıştan söz etmek mümkün görünmüyor. Oysa ben barışın ancak İslam’ın vazettiği teklifin kabul edilmesi ile tesis edilebileceğine inanmışım.
Barış olsun isteyenler, tek tek hangi şartlarda barışın istediğini söyleseler hangisi hangi noktada birleşebilir ve hangi çıkarlarından vazgeçebilirler? Dünyayı tek dünya ve yaşanılması gerekenin “bugün” olmasına inananlar ne istiyor acaba?
Kürtler ne istiyor mesela? Halkların kardeşliği diye dillerine doladıkları şey neme nem bir şeydir? Özgürlük adına attıkları sloganlar hangi ilke ve insani prensiplerle desteklenmiştir? Özgürlüklerini kimden istemekteler ve hangi özgürlük kimler tarafından verilecektir? Biz bize kalsak düne, tarihe, bize dönsek hallolmaz mesele değildir de bizi bize bırakmayanlar ne istiyor?
Avrupa, giriştiği pay kapma savaşında karşısına ABD’ye alan bırakmak istemiyor. Kurduğu birliğin büyük bir ticaret ağıyla tüm yolların kendine çıkmasını istiyor. Almanya silah üretiyor, Fransa statü peşinde, İngiltere güneşi batmasın derdinde.
Rusya, soğuk savaşın acısını hissediyor daha. Açılmak, açıldıkça kazanmak niyetinde… Yalnız kalmış olsa Pazar bulamayacak, pazarı olmasa alıp satamayacak. Dünyaya uzak olan ben değilim, ABD uzaktadır dolayısı ile “mahallenin dayısı benim” gösterişinde.
ABD, tahmin ettiğinizden daha yakınım diyerek başı dara düşeni kurtarmak hevesinde. Kurtarmak karşılığında ödettirdiği bedel daha beter, bu topraklar onun için bir sıçrama tahtası… Enerji burada, para burada, her türlü alışveriş burada.
Peki, diğerleri; tüm coğrafyada, ben de varım diyen devletler, olmayan paramparça haliyle; Irak, Suriye, Mısır ve dahası… Hani dün yokken bugün başımıza çorap ören onca örgüt, oluşum, yapı… Ne istiyor bunlar?