Bizim ödediğimiz vergilerle…

Ömer Kocabaş

Başta polislerimiz olmak üzere memurlar üzerinde farklı bir imaj çizilmeye çalışılıyor. “Maaşını biz ödüyoruz, vergilerimizle para kazanıp bize kötü davranıyorsunuz” vb. geyik muhabbeti uzun zamandır sanki bir gerçekmiş gibi pazarlanıyor.

 Devlet dediğimiz yapının ana gelir kaynaklarının arasında halktan topladığı vergiler önemli bir yer tutar. Toplanan bu vergiler eğitim, alt yapı, sağlık, güvenlik ve asayiş gibi halkın temeli ihtiyaçlarının karşılanmasında ve bu ihtiyaçların karşılanırken görev yapan çalışanların maaşlarının ödenmesinde kullanılıyor. En basit anlamıyla vergilerin nerelere harcandığını herkes biliyor ama niyetleri ortalığı karıştırarak ajitasyon yapmak olanlar “Bizim ödediğimiz vergilerle…” kalıbıyla başlayan nutuklarıyla ilgi çekmeye çalışıyor. İşin ilginç yanı polise, askere ya da doktora posta koyarken mangalda kül bırakmayanlar nedense bazı memurları atlıyorlar(!) Örneğin maaşını biz ödüyoruz çocuğuma daha iyi bir eğitim ver diye öğretmene serzenişte bulunan bir veli duymadık.  Aynı şekilde maaşını biz veriyoruz işimizi daha hızlı hallet diye maliye çalışanına çıkışan mükellefi duymadığımız gibi. Böyle yapılsın demiyorum. Örnekleri daha da arttırmak mümkün ama sadece düz mantıkla ortaya çıkan absürtlüğe dikkat çekmek istiyorum. Hep ödediğimiz vergiler üzerinden konuşuyoruz ama yıl içerisinde belediyeler başta olmak üzere ödediğimizden kat ve kat daha fazla aldığımız hizmeti görmezden geliyoruz. Veyahut da sosyal devlet değil mi hizmet etmeye mecbur kolaycılığına kaçıyoruz. Devlet elbette vatandaşına hizmet etmeye mecbur ama bu hizmetin devam etmesi için değirmene de bir yerlerden su gelmek zorunda bilmem anlatabildim mi?

 Sol örgütler, marjinal sözde sivil toplum kuruluşları yıllarca polislerimizi aşağılamak için ellerinden geleni yaptılar. Onlara göre vatanı korumakla görevli polislerimiz yattığı yerden halkın parasıyla maaş alıp üzerine birde halka kötü davranıyordu. Halk dedikleri de yine onların saçma sapan eylemlerinde ortalığı karıştırıp polisin de müdahale ettiği kalabalık. Onlar polise sapanla bilye, molotof kokteyli hatta kaldırım taşı atacaklar üzerine en galiz küfürler edecekler ama polis onlara sesini çıkarıp müdahale etmeyecek. Biraz biber gazı ve copu görünce bir de üzerine gözaltı yapılıyorsa gelsin “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” edebiyatı.

 Son dönemde polisin aktif olarak terörle mücadelenin içinde olması ve önemli başarılar elde etmesiyle eskisi kadar bu güruhun sesi çıkamıyor. Çünkü halk kendi güvenliği karşısında canını hiçe sayarak mücadele eden polislerin arkasında yer alıyor. Sadece geçenlerde marjinal bir sendikanın yaptığı eylemde olduğu gibi tek tük çatlak sesler duyuyoruz. Söz konusu eylemde öğretmen olduğunu iddia eden tip kendine müdahale etmeye çalışan polise “Ben öğretmenim, senin gibi polisleri de öğrencilik döneminde yetiştirdim bana böyle muamelede bulunamazsın” babında konuşmasına genç polis soğukkanlılıkla şu muhteşem cevabı vermişti “Bizim gibi polislerin yetişmesinde senin gibi öğretmenlerin katkısı yok. Senin yetiştirdiğin öğrenciler ya hendek kazıyor, ya da molotof atıyorlar.” Artık bu örgütlerin tuzağına halk kolay kolay düşmüyor. Çünkü ismi ne olursa olsun terör örgütlerin aynı ortak havuzdan beslendiğinin farkındayız. Askere saldırıyı PKK, polislere yönelik saldırıyı DHKPC, turistlere saldırıyı IŞİD ve sivillere yönelik saldırıyı da TAK (PKK’nın yeni alfabe oyunu örgütü) üstleniyor. Birbirlerinden farklıymış gibi saldırıları parselleseler de özünde aynı güç tarafından yönetildiklerini biliyoruz.

Devletin halka yansıyan yüzü olan memurlar elbette halka hizmet noktasında ellerinden geleni yapmaya mecburdur. Öte yandan halka da önemli görevler düşüyor. Yeri geldiğinde yolu yordamıyla karşısındaki memura şikâyetini dile getirmeli. Fakat başta polis ve askerlerimiz olmak üzere ülkemizin güvenliği noktasında önemli görevlerde bulunan memurlara daha sağduyulu yaklaşılmalı. Onların her zaman öncelikli amaçlarının bizim huzur ve güvenliğimiz olduğu unutulmamalı.