Tarih, milletlerin ölümsüz romanıdır. Tarihi doğru okuyan milletlerin basiretleri açılır. Yani tarihi referans alarak, günümüz siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel meselelerin kökenine inmek mümkün olacaktır. Aslında günümüz meselelerinin çözümüne yönelik analizlerin ve çözüm önerilerinin tarihin perspektifinden geçmesi gerekmektedir.
Milli tarihimizin en önemli dönüm noktalarından birisi de günümüzde üzerinde yaşamakta olduğumuz Diyar-ı Rum’un Anadolu yani Türkiye haline getirilmesi olmuştur. Bu kadim topraklarda, Türk ve dünya tarihinde çok önemli roller oynayacak olan Türk devletleri kurulmuştur. Ecdadımızın ve Müslüman âleminin Diyar-ı Rum adı verdikleri bu topraklar ile tanışmamız Kimmer Türkleri ile olmuştu. Bu tanışmamızı İskit, Hun ve Hazar Türklerinin Anadolu’ya yaptıkları akınlar izledi.
Hıristiyan Batı dünyasının Türk korkusu ile tanışmaları ise yaklaşık 1600 yıl kadar önce Avrupa Hunlarının unutamadıkları hükümdarı Attila vasıtasıyla olmuştu. Bu korku o kadar büyük olmuştu ki O’na “Tanrı’nın Kırbacı” dediler. Korkularının zirvesini ise Türk-İslam devletlerinin Diyar-ı Rum’a ayak basmaları ile yaşayacaklardı. Çağrı Bey üç bin kişilik Türk atlısıyla 1015 yılında Anadolu topraklarına ayakbastı. Bu sıralarda Bizans İmparatorluğu karşısında eski kudretini kaybederek savunmaya çekilen İslam âlemi, Selçuklu ordularının sahip olduğu kuvvet ve kudret sayesinde, yeniden canlanıp üstünlük ve hâkimiyeti kazanmıştır. Anadolu’daki bu Türk hâkimiyetini Malazgirt Savaşı sonrası kurulan Birinci Dönem Anadolu Türk Beylikleri (Saltuklular, Danişmetliler, Mengücekler, Artuklular, Çaka Beyliği…), 1075’te Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın önderliğinde Anadolu Selçuklu Devleti, 1299’da Osman Bey önderliğinde Osmanlı İmparatorluğu ve 1920’de Mustafa Kemal önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti takip etmiştir.
İşte bu korkuları ile Müslüman Türkleri bu topraklardan atmak için tarih boyunca çeşitli oyunlar tezgâhladılar. Oyunlarının adı ilk önce 1096-1270 yılları arasında düzenlenen “Haçlı Seferleri” oldu. Daha sonra 1364 yılında Sırpsındığı Savaşı ile başlayan “Haçlı Savaşları” oldu. Ancak bir türlü Türkleri Avrupa ve Anadolu topraklarından atma arzularına ulaşamadılar. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu karşısında aldıkları mağlubiyetlere rağmen asla bu arzularından vazgeçmediler. Bu arzuları tarih boyunca isim değiştirerek devam etti. Hristiyan Batı dünyası Müslüman Türklere karşı ittifaklar kurarak birlik olmaktan vazgeçmediler. Yeni olarak belirlenen isim Grek Projesi’ydi. 1781 yılında Avusturya ile Çarlık Rusya’sı bir araya gelerek İstanbul’un Müslüman Türklerden alınması ve Rus İmparatoriçesinin torununun başında olduğu bir Bizans İmparatorluğu kurmak oldu yeni oluşumları. Doğal olarak da Türk’ün iman kuvveti karşısında başaramadılar. Lakin oyunlar biter mi? Yeni oyunun adı 1787 yılında Dakya Projesi oldu. İstanbul’u yani Osmanlı payitahtını alamadık o zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan topraklarında yeni bir devlet kurmak istediler. Yine başaramadılar. Oyunu daha da büyütmeye karar verdiler. Napolyon Savaşları sonrası toplanan 1815 Viyana Kongresi sırasında Osmanlı İmparatorluğunu Balkanlar’dan atmak için yapabileceklerini tartışmaya başladılar. İşte bu sırada bir Rus diplomat tarafından yeni oyunlarının adı ortaya atıldı: “Şark Meselesi”.
Hristiyan Batı dünyasının oyunları bitmedi ve bitecek gibi de değil. Daha sonra 1875’te Balkan Bunalımı oldu yeni isim ve oyun. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkesi, 10 Ağustos 1920’de Sevr Barış Antlaşması oldu. Başaramadılar ama yılmadılar oyunlar kurmaktan. Yeri geldi Lozan ile amaçları için çabaladılar. Günümüzde önce Gladyo oldu. Sonra Büyük Ortadoğu Projesi oldu. Şimdi de ülkemiz üzerinde tezgâhladıkları oyunlarla “böl-parçala-yönet” siyasetini uygulamak istiyorlar. Bunun içinde devletimizin başında milletinin desteğini almış güçlü bir lider olmasını istemiyorlar. Kısacası Batı’nın oyunları hiç bitmeyecek.