Osmanlı İmparatorluğu döneminde Tanzimat’ın ilanından sonra özellikle siyasal alanda gerçekleşen yenilik hareketleri toplumsal alanda da değişiklik meydana getirmiştir. Batılı anlamda gelişen her şeyi almak bu dönemde moda olmuştur. Bu nedenle Tanzimat dönemindeki kozmopolitleşme moda merakını da beraberinde getirmiştir.
Cumhuriyet edebiyatının önemli sanatçısı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi: ‘‘Bizim Batılılaşmamız, Çinlinin pantolon yapımına benzer. Yırtığıyla, söküğüyle, eksiklikleriyle aynen alıp giymişiz.’’ Giymişiz; çünkü modaya ayak uydurmak için… Bu bağlamda Batılılaşma sorunu ile ilgili birçok eser kaleme alınmış ve yanlış batılılaşmanın getirdiği aksaklıklar vurgulanmıştır. Ömer Seyfettin’in Hikâyelerini de bu konuya örnek olarak vermeden geçmeyelim. “Ona göre millî benliğin kaybedilmesiyle zamanla millî gurur kaybedilmiş ve bunun sonucunda içine kapanık, hayattan zevk alamayan melankolik bir nesil ortaya çıkmıştır. Nitekim bu durumu Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ında, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ında açıkça görmek mümkündür. Bireyin yalnızlaşması ve içine kapanık, hayattan zevk alamayan bir toplum yapısı. İşte bu durum çarpık Batılılaşmanın toplum hayatına çarpmasının bir sonucudur.
Ancak ne hikmetse üzerinden yüz elli yıl geçmesine rağmen kimi kesimlerce kültürümüzü alt kültür olarak görüp Batı kültürünü üst kimlik kültür olarak görme hastalığı maalesef bitmemiş bitirilememiştir. Geçenlerde bir TV programında Avrupa’yı ballandıra ballandıra anlatan bir yarışmacı hanımefendinin Batı hayranlığına şahit olduk. Yarışma boyunca Batı kültürünün üstünlüğünü torunlarının o kültürde eğitim almasını istediğini vs. anlatıp durdu. Kendisine yüz bin TL değerindeki soruda :“1980’lere kadar hangi ülkedeki yetim, gayrimeşru doğmuş, ebeveyni alkolik, ayrılmış veya fakir olan çocuklar devlet tarafından bazen açık artırmada satılarak çiftliklerde zorla çalıştırılmıştır?” şeklinde bir soru soruldu. Sorunun cevabı İsviçre çıkınca, batı hayranı yarışmacımız şaşkınlığını gizleyemeyip: “Bana şöyle Orta Doğu, Uzak Doğu'dan cevaplar gelmiş olsaydı tamam diyecektim" derken aslında cevabın Orta doğu, Asya gibi bölgelerden olması gerektiğini söyledi.
Sömürü düzeni üzerine medeniyet inşa eden Avrupa yaptığı tüm zorbalıkları unutturmada ustadır. Mesela Belçika’da 1958 yılına kadar açık bulunan bir hayvanat bahçesi vardı. Ne var ki hayvanat bahçesinde hayvanlar değil Afrika’dan getirtilen insanlar vardı. Çünkü Afrikalılar Batı kültüründe insan altı bir varlık olarak görülüyordu. Fransa’da halen Paris'teki İnsan Müzesi'nde Cezayirlilerin kafataslarının sergilendiği bir müze var. Söz konusu müzeyi kapatmak için utanma gerekçesini geçtik, en azından yaşayan Afrikalılar incinmesin diye kapatmalılar ama yapmıyorlar. Alman sömürgeci güçler, 1904-1908 yılları arasında Namibya'da Herero ve Nama halklarından on binlerce kişiyi katletmişti. Tarihçiler, bu olayları 20. yüzyılın ilk soykırımı olarak değerlendiriyordu. Bütün bunlara rağmen körü körüne batı hayranlığını gizlemeyip hayran olmaya devam edecek olan büyük bir kitlemiz var.
Yıllar boyu hafızalara genç beyinlere kazınarak Batı medeniyetinin üstünlüğü anlatıldı. Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanı geldi de geçiyor bile ne dersiniz?
Selam ve dua ile..