Bisiklet

Osman Uzunkaya

Çok temiz ve bakımlı görünüyordu. Anlaşılan önceki sahibi veya sahipleri onu gözü gibi korumuş, özenle kullanmıştı. İkinci el olmasına rağmen ne kadrosunda, ne çamurluklarında ne de selesinde en ufak bir yıpranma emaresi yoktu. Adeta sıfır gibi, tertemiz ve bakımlıydı. Tellal pazarına düştüğü günden beri müşterilerin dikkati bu bisiklete yoğunlaşmıştı. Bisikleti almak isteyen bazı müşteriler, fiyatını duyunca; “Ne bu ya! Motosiklet fiyatı gibi” Diyerek şaşkınlıklarını dile getiriyordu. “Alan her zaman kazanır!” diyen kara yağız delikanlı, babasının kulağına eğilerek; “Baba, biraz fiyatta indirime mi gitsek acaba?” Diye fısıldadı. Tellal pazarının kurt esnafı gara Mehmet, oğlunun bu sözüne; “Hayır katiyen olmaz! Alan alsın, almayan almasın.” Diye cevap verdi. Bisikletin etrafındaki çemberi yararak gara Mehmet’in yanına sokulan genç bir adam ona; “Tut elimi” Diye seslendi. Gara Mehmet elini uzattı. Eller birkaç kez aşağı, yukarı indi çıktı. Genç adamın teklif ettiği fiyatı beğenmeyen gara Mehmet, onun bu bisikleti almaya hayli istekli olduğunu görünce düşündüğü rakamda bir miktar indirim yaptı. Genç adamın istediği de buydu. Eller yeniden kavuştu. Pazarlık sonuçlanmıştı. Alan memnun, satan memnundu. Bisikletin satılmasıyla orada bulunan kalabalığın dağılması bir oldu.

Genç adam bu bisikleti çocuk yaşta lenf kanserine yakalanan oğlu için almıştı. Ortaokulda okuyan oğlu Sinan’ı bu illetin pençesinden kurtarmak için çok çaba sarf etmişti. Onu muayene ettirmediği doktor kalmamıştı. Doktorların dışında eşi, dostu ne tavsiye etmişse onları da tastamam yerine getirmişti. Ah! O çaresizliğin gözü kör olsundu. Oğlu Sinan’ın günden güne eridiğini gördükçe kahroluyor, eşiyle bir çıkış yolu bulabilmek için çalmadık kapı bırakmıyorlardı. Gittikleri her doktor onlara sanki sözleşmiş gibi; “Allahtan ümit kesilmez. Bu hastalığı ancak çocuğunuzun moralini yüksek tutarak yene bilirsiniz.” Demişti. İyi de bu nasıl olacaktı? Sinan’ın moralini nasıl yüksek tutmalı, onun için ne yapmalıydı. Bir gün genç adam karısıyla konuşurken; “Buldum!” Diye haykırdı. Karısı heyecanla; “Hayırdır Ahmet, ne buldun?” Diye sordu. O da, “Bisiklet tabi ki!” Dedi. Bir birlerinin yüzüne uzun bir süre bakan karı koca, gözyaşlarına hâkim olamayarak ağlamaya başladı. Lakin bisikleti almak için nereden para bulacaklardı. Doktordu, ilaçtı derken elde avuçta ne varsa harcamışlar, hatta son gittikleri hastanenin borcunu ödeyemeyince senet vermek zorunda kalmışlardı.

Sinan gibi birkaç çocuğun dışında, mahalledeki tüm çocukların bisikleti vardı. Sinan’a babası çok istemesine rağmen bir bisiklet alamamıştı. Şimdi ne yapmalı, ne etmeli de ona bir bisiklet almalıydı. Genç adam uzun uzadıya düşündü. Evlerinin geçim kaynağı olan, “Sarı inek” Satılacak, onun parasıyla bir bisiklet alınacaktı. Ertesi gün ineği komşusu Durmuş efendiye satıp, tellal pazarının yolunu tuttu.

Sinan’ın yatağı avluya bakan pencerenin önündeydi. Birkaç gündür yemeden içmeden kesilmişti. Dışarıya çıkmak şöyle dursun, yatağından doğrulup pencereden dahi bakmıyordu. O gün müthiş bir şey oldu. Pencerenin önünde dayalı duran ve Güneş ışınlarının yansımasıyla parıltısı cama vuran bisikleti gördü. Avazı çıktığı kadar, “Bisiklet” diye bağırdı. Hızlıca yatağından kalkıp bisikletine bindi. Daha sonra onu şaşkınlıkla seyreden çocukların arasına katılıp gözlerden uzaklaştı.

Sağlıcakla kalınız..